SOLUCAN
Toprağı kabarttı
Ve usul usul uzattı başını Önce bir gökyüzü gördü Alabildiğince uçsuz bucaksızdı Parlak ışıl ışıldı camdan gözleri Maviydi Ne kadar muhteşemdi Ne çok sevdi süründü tenine Hayran kaldı rengine Baktı yüreğine sızan ahengine Ne kadar güzel dedi Ne muhteşem şey Dünya harikulade bir yer dedi Kandı bir yudumda uzandı semaya Devrildi tepelerden üstüne dolunay Bir turna katarı üzerinden geçerken Kanat sesleri fısıltılarından kopan Bir kurt düştü aklına Sonra Düşündü Her güzelliğin olduğu gibi Dedi çoktur elbet Vardır bununda bir hayli düşmanı Sonra Bir serçe yavrusu gördü Yıkılan taş duvarda Henüz uçamadan daha Düşmüş yuvadan Çizmiş dikenli teller ürkek minik yüreğini ... Sonra Yıkılan yağmalanan harabe bahçede Ağlayan çocuklar gördü Elleri kan içinde Ne kadar çoktular Üstü başı toz toprak Dermansız,aç yalın ayak Kaç asır olmuştu acaba Duruyordu orada , bu virane kentte Ölümüne uyuyan anasının baş ucunda Avuçlarında tuttuğu bir tutam karasında Bir mezar taşında Babasının ayak ucunda Ayağa kalksın diye okşadığı Bahtı renginde Dolandı avaz avaz ağıtları Siyah örğülü sırmalı saçlarına Yolundu elleri göğün göğsünden Kazındı darmadağın saçları Hayatın avuçlarında duran kalbinde Ölü çığlıklarda Sessiz sedasız bir inilti gibi İndi yedi kat yerin dibine Sonra Demir yığını Bir kartal süzüldü göklerden Bedeninde ölümüne çarpan kalbi çelikten Kara kara bulutlarda insanlığa çarptı Mavi gözlerine çekilen bir sürme gibi Söküldü saman yollarının ciğeri Aktı kanlı göz yaşlarından Döküldü yerlere sahipsiz mezar taşları Kaydı yıldızlarla beraber sığırcık sürüleri Bir akşam üzeri sulara indi Yetim tüm kırlangıçlar Aynalarda aksini süzüyordu Bir damlada deryayı içerken Kanatlarının ucunda bir güneş yandı Tel tel battı gözlerine Kanadı kalbi öksüz sözlerine Almadı aklı bunca olan biteni Yandı kavruldu yüreği yok olan insanlığa Yoktu elleri iki yanında Olsaydı Vurmak isterdi kırarcasına dizlerine Eğdi başını Gömdü kumlara Daldı Arzın karanlık sularına Çırak Ça / İbrahim YETGİNDAĞ 01 Temmuz 2022 |