Sonra bir dahakaraşın ve rüzgarlı ağaçlardan toz bulutuna doğru gümüşi kılıçlar sırtımızdayken ölümün yüzüne düşen bu dağınıklık böyle açıp böyle yağıyor ve buz serpiyor evin odaları ve tüm gözler konuşur gibi tellerin habercisi kuşun kanadından kopan tüy gibi de ağır buz titretmekteyken keşişin nefesi suyun rengini taşımaz taşta uyuyan kum. kum gibi tanelere ayrılmış ve buz tutmuş vargit çiçekleriyle sen o değilsin artık, sen o değilsin gölgeler söylemekte, solmuş yapraklar arasında tanrının parmakları, aya vurmuş siyahlık ve çamurla oynaşan yılanlar, ve sen o değilsin bir kabukta uyumakta ışığın tonundan geçip tayflardan oluşmuş incecik tül ağız boşluğunda bir dilsizlik taşır seni |