'güle güle'Hasta yatağında, her şey ıslak Eze’nin yeşil halısı nasıl da tozlanmış buraya insan uğramayalı çok oldu dışarıda bırakır hasta insanı bir kez kaybetmekten haz alınca, ne fenasın sen de! boğulurcasına gövdesini kabartıp sabaha öten kuşun kalbi kadar vicdanın yok hasta dediğim de insan, bırak rahat uyusun günyüzü görmüş insanların sabrı kadar da olmasa az huzur ver garibana belli, seninle memleket meseleleri de konuşulmaz çaya şeker de atarsın bir de utanmadan yol yaptı dersin inceden küfür de edersin seni insan yerine koyan da kabahat beni hastayla bari yalnız bırak! hasta, daha iyisin bu sabah birazdan çarşafını üstünü başını değiştiririm bir ılık duş aldın mı kendine gelirsin bugün seni katıp yanıma, sahile inmeli günlük ajansı es geçip sıcak simit az da zeytin oturur bir banka, dertsiz tasasız hayatlar var gibi yeriz değil mi? hem daha iyisin geceye karşın, rengin de daha iyi Rab müsaade ediyor demek çile çekmene ben böyleyimdir, dilimde hâlâ Allah vardır kalbime sorsalar Mualla’dan hallice muamma Mualla’da garip bir komşu teyzeydi yalnız kız çocuğuyum diye aldırış etmez kapıyı açardı karşımda yarı çıplak, ben karşı komşu çocuğu ’annem gönderdi bu börekleri’ der kaçardım annemden korkup anlatmazdım gördüklerimi biraz ihtiyattan, biraz da meraktan diyelim neyse benim meselelerim lakırdı, sen anlat varsa gitmek istediğin bir yer, minibüse el edeyim bu arada iyisin iyi, sana bi peçete vereyim yoruldun mu, sana ayak uydurayım, ah ne bencilim! dudakların hacet maksadıyla mı kurumuş? ben bilmem, şu çaydan içtin mi iyi gelecek hem yeşil çay, bugün bir farklılık olsun dedim anladım, yanlış düşünüp kötü etmişim simit zeytin dedin mi çay, bildiğimiz siyahtır burada güvendeyiz, sadece içilir bu çaylar elini indir, bi rahat ol yaradan aşkına e, ver bari ben içeyim soğumadan önündeki yorgun olduğunu biliyorum, normal vaziyet gözlerinin altına alındı sanırım olağan kasvet kalbin mi kurudu, dilini mi kuruttu bu melet? yahu inandığın üzerine yemin et de konuş bir şey, bu sessizlik, bu terklik; maksadın bana ise eğer vallahi alınmam, ben de sen gibi iyi bilirim yoksa bir şey kalpte gelmez dilin kemiğine kemik dedim de şimdi, akşama suyundan bir çorba yapayım da iç iyi gelir ter attığın da iyi oldu tüm gece bir an inliyordun da korkmadım desem yalan olur aynı sarı haptan bir tane daha alırsın eve dönünce birazdan bol da ılık su -konuş be ne olur, tek bir hece söyle konuş da bileyim yaşadığını, billahi bu hâlinden usandum yıldım, yetmedi mi suskunluğun? dönmeye yakın tıknefes bir cıgara alıp cebinden, zorla yaktı yetişip söndürmek için geç de kaldım hem söndürsem ne çare, gizli içeceğine gözüm önünde çeksin iki nefes madem konuşmuyorsun, bakma öyle bana gözlerin konuşmuyor, küfrediyor yaşadığına yaşamak dediğimiz buysa zaten üstü kalsın altında izdiham gibi zindan, ara ki bulasın! bir masuma dokuz zalim, gemiyi batıranın korkum balkondan bir gün atlayasın iş çıkar sonra ambulansa, çalışanına bir de laf olur kolu komşuya bir ses duyaydım bari, öksür, hıçkır bir şey yap ne deyyusun teki oldun, hadi gir içeri elini yüzünü yıkayıp öyle uzan bari deli gibi uykum var, deli gibi diyorum kalbim mühürlü olmasa dua bile ederdim -sonunu getir Allahım, sonu başından daha acısız olsun ahal teke kadar da terlidir şimdi hastanın alnı adını andım ya yetişir şimdi indirimde bir şeytan okşar gibi baldırını, huylanırım ansızın geminin kıçına kadar da beraber yürürüz sonra kim haklıysa atlasın deriz ne saçma bir iddia, akıl fikir gerekmez kaybetmek için haklı olana gün fark etmez ki bir ben bilirim, bir sen; gerisini ilgilendirmez herkesin yükü kendine çile, çekmeyen dinlemez bugün ben söyledim, ben dinledim; nemelazım çocuk kadar aklı yok, oturup yazmış bir de nazım uygar insanların bahçesine ziyaret günü, hazırlanın zincire bağlanmış elleri adem ile havva’nın taş değil de laf büker şu çıplak bedenlerini beni de sizden sanıp ziyarete sakın çağırmayın! hasta suskundur, asabi çekilmez bir adamdır, lakin hır gür sevmez, gözleri nemliyse olur pek sakin uzun zaman oldu da, ben vaktini söylemeyeyim konuştuğunda ilk sözü ’biraz su’ olmuştu iyiden iyiye güçten düşmüştü kaç gün ne yedi ne de içti bir şey ilk ağzına koyduğu verdiğim bir bardak suydu sonra az dinlendirir gibi oldu gözlerin ferini kaybettim artık onu, gelmiyor dedi ’neyi’ demeye kalmadan anlattı rüyasını rüya değil, gördüğü binbir gece entrikası "ben sözümü tuttum, bekledim bugüne değin sana da verdim kaç gündür pek çok zahmet yararı olmasa da sen yine de hakkını helal et bundan sonrasını ben hallederim, var sen git hem bitmedi mi senin işten aldığın izin? merhametten maraz doğar, sen de bilirsin benim dünyam böyle; değişeceği varsa da inanmam senin gibi mert birine Tanrı bilir bir daha rastlamam ama bu kadar vefa, böyle sevgi ağır gelir bana üstesinden de gelemem, yazık olur sana başını çevir, gözlerinle ne olur öyle bakma! ahvalim ahal teke’den hallice, ben yine kalkarım bir bakmışsın şahin gibi başı dik yaşarım zehir gibiyim, seni de öldürürüm yavaş yavaş biraz sevdiysen beni, söz dinle yanımdan uzaklaş hadi dedim, ayağa kalkabilsem zorla seni atacam kapıdan dışarı adım atmak bu kadar zor değil yoksa yanımda dura dura oldun mu embesil?" hastayı yatağında bırakıp çıkarken dışarı çantam değildi bana ağır gelen bir kalbin otağında baraka; yalnız adam öpüp koydum tüm kamusal duygularımı anne acır mı bana, baba kaldırır mı bu hadiseyi? maharetli gibi yapıp dolaba koyduğum yemekleri yese bari benden sonra birkaç gün biliyorum sevmeyecek bir daha kimseyi onun gibi ama bir şans verseydi.. sahi günlerden bugün neydi ki? Perşembe, sen uyurken son kez ağlayıp, ellerinden öptüm damladın kalbime. iki hece, iki kere güle güle. |