Boşluğun ve sessizliğin mimarı varmıŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Geçmişten
25. 10. 2011 tarihinde yayımlanmıştır. /hiç bilmedi işlerken toprağın ölüm olduğunu!...*/ akarken toprak, sarsılıyordu yer gök sipersiz cehennem ateşiyle içinin ışığı sönmüş şehirde yok oldu sabahın rengi suyun girdabında yutulurken nefes acının adı sende yazmıyorsa bilemezsin kaç desibeldir dönen çemberdeki ses dilsiz, kara gölgelerden medet umarken yürek yılkıya bırakılmış kadar yoksundur ruh gök kubbeyi inleten çığlığın kasveti doldururken göz pınarlarını bilinmez, kimin dudağına değer yaşam busesi yön bulma savaşında mağlupsan itilip, sürüklendiğin bir uçurum başıdır hep lezzetini, ayaklarınla yoğurduğun ömür sığınağın nerdedir /bilmiyorsun şimdi dünyaya yeni gelen, durmadan ağlayan çocuk başın sağ olsa da, annesiz, aç tenin ışığına, sıcağına körsün güneşin çekilmiyor /ölüm vardiyasında ısrarda hâlâ eniyle, boyuyla yayılıp acı karanlık demlenirken soluğunda hangi ressamın fırçası getirir gökkuşağını sana hangi tabip çâre bulur onmaz sızına Tanrım ne çok sınandık ne çok yine de, üstünkörü baktık hep bir kez bile, toprak gibi sarsılmadı aklımız korkmadan, ceset torbalarıyla uyuyoruz çatal akıllar toplanmıyor düzlemde yanar döner ağızlar vermişsin kuru sıkı atıyoruz boş yere unutmayı en iyi bilenlerdeniz süpürüp gidiyoruz bir kıymık kalmıyor geride karanlıkta kim görür ki?/ kandırmacaları sırtımızda yük değil gidenlerin ağırlığı topraktan geldik, yine ona döneceğiz değil mi? bizler tesadüfen yaşıyoruz gerçekte ne çıkarsa bahtına, rastgele * Mustafa Ergin Kılıç Hâdiye Kaptan (c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir. |