Bir yürüyüş marşında aşınıyordu ayaklarından yollar Nasırlı ellerinde büyütmüş yediveren iklimleri Gözlerindeki ışık güneşi bile kıskandırır, Yıldızları karartmaya yeterdi sanki. Kırmızı, mor, çiçekli entarisinde saklıydı sanki öyküsü
Belki de mahçup bakışında beliren gamzesi bir sırdı Toplayıp cesaretimi sorsam adını Göğsünün çıkınından anlayacak kadınlığını
Bir kaç keçi, biraz koyun ve yularından çeke çeke Tuttuğu inatçı bir eşeğe sunmuş tüm bağlılığını Yok ezberinde farklı bir dostluğun anlamı Utanarak siyahına gözlerinin, saklıyor karanlığını
Sevda nedir desem, bir cevabı olur muydu? Otlar, bayırlar, dağ, tepe, ova Ve her sabah ellerimden beslenen nergisler Diyerek gülümsüyor…
Yaşam nedir çoban kızı? Güneşin doğuşu ve batışı arasında bir kısa bir yolculuk Bir farkı yok bir birinden, dünde aynı yerdeydim aynı elbisede Belki sen geldin bugün, yarın da ölüm
Ya aşk nedir desem? Güldürme beni diyor Yenir mi /içilir mi dediğin şey Bir aşk kaç mutluluk eder ki dağlarda
Öpüşmeyi ya da sevişmeyi bilir misin? Sevişmek gözlerim kapalı, Bir tabutta sadece çığlık atmak olacak diyor.
Sende giderken bakma diyor ardına Düşmedim zaten hiç aklına
Ben sadece Üstümde tanımadığım bir mahluka ibadet Ve alınırken..! satılırken..! Kime verileceği sorulmayan bir hediyeyim
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
ÇOBAN KIZI şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ÇOBAN KIZI şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Bir çoban kızının hüzünlü duygularını çok güzel anlatmışsın aspendos ..
sanki onların elinden bütün sevme hakları alınmış gibi sanki onların aşka ve sevgiye dair düşünceleri ve istekleri olamazmış gibi ve Nazım'ın dediği gibi;
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki ve kara sabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar, bizim kadınlarımız ...
Çok güzelidi şiirin aspendos ve yeni şahmeran resminde :)))
Yaşam nedir çoban kızı? Güneşin doğuşu ve batışı arasında bir kısa bir yolculuk Bir farkı yok bir birinden, dünde aynı yerdeydim aynı elbisede Belki sen geldin bugün, yarın da ölüm
Ya aşk nedir desem? Güldürme beni diyor Yenir mi /içilir mi dediğin şey Bir aşk kaç mutluluk eder ki dağlarda ----------------------- her bir kelime şiirde hüzünle yer ediyor yüreğimde. töre ve özellikle kız çocuklarına yapılan inanılmaz baskılar ve yasaklar. bir insan olarak birey olarak hiç bir değer arzetmeyen m a l o larak görülen kız çocukları her türlü kanuni yasaklara rağmen töre geleneklerine kurban edilmeğe devam ediliyor. merak ediyorum ciddi bir şekilde kim dur diğecek kız çocuklarına uygulanan insanlık dışı uygulamalara. şiiriniz duygulardan yoksun bırakılan sadece iş hizmet ve doğurmak için işe yaradığı bilinci yerleştirilen kız çocklarını öykü tadında anlatan şiiriniz çok başarılı ayna tutmuş bu aymazlık ve duyarsızlığa.ellerinize sağlık kaleminiz kırılmasın...
Tümden emeğine sağlık Dostum, Tam anlamıyla folklorik bir şiir... Yazın anlamında da içinde her şeyi barındırıyor, kalemin yazın alanında öyküye de çok yakın duruyor, sabrın varsa romana da...! Yaşar Kemal ile Fakir Baykurt düştü aklıma: ama, senin özgünlüğünün hakkını veriyorum Dostum! Toplumsal sorunlara parmak basan yanını seviyorum Şairim. Doğayı-Hayvanı-İnsanı ağırlığınca seven yanını, yaşam sevincini, onurlu çoban kızının mal anlayışındaki teslimiyetçiliğie yol açan çaresizliğini de tüm çıplaklığıyla ortaya koymuşsun. "Tuttuğu inatçı bir eşeğe sunmuş tüm bağlılığını..." çok çarpıcı ve traji-komik müthiş bir dizeydi, şiirin akışını değiştirmek değil derdim, çok çarpıcı bir yaratı olduğu için bu dizeyi alıntıladım! Yüreğini öpüyorum Faik Dostum, yüreğimle kutluyorum. Dostçakal. Müjdat Eraslan.
değerli yorumlarınız ve düşünceleriniz çok tşk.ediyorum hocam.benim şiirleirmi takip edip değerlendirmeniz bana güç veriyor..hep daha iyisini daha güzelini yazmayı tetikliyor..
evet bu bir öykü..birebir yaşadığım..aslında yazmak isterdim öyküyü ama paylaşmak istemedin..bazı şeyler sır kalmalı diye düşünüyprum..roman yazmak çok kolay birşey değil..bazen rastliyorum iki üç şiir yazan birilerine ..ne yapiyorsun valla roman yaziyorum:))) gülüyorum...hiç kolay değil..yüzlerce romanda gezinmek..ve o kadar romancıyı tanımak sevmek gerekiyor. ve herşeyi dolu yaşamak,iyi gözlemlemek çevrenizde olup biten herşeyi...yaklaşık 9 aydır bir intihar güncesi adlı bir çalışmam var.umarım bir gün bitiğinde bende bir romanım var diyebileceğim..
sevgi ve saygılarımla................faik danışman
İç burkucu üzücü bir dişi olarak dünyaya gelmekten belkide son derece kızgıngır ITIR GÜZELLİKLETKİ ÇOBAN kızı bir sürü kızımızın türküsü gibi bu dizeler değerli üstad YÜREĞİNİZ ÇAĞLASIN
Ben sadece Üstümde tanımadığım bir mahluka ibadet Ve alınırken..! satılırken..! Kime verileceği sorulmayan bir hediyeyim
Giderken sende herkes gibi unut…affet!
güzel bir şiir.. şimdi benim yorum yazmam lazım.. neyle nasıl.. şu dizelerin muhteşemliğinde ki bana göre öyle.. anlatabilmek içinde yaratılanı.. anlata bilmek her şeyi.. çoban kızı çoban yıldızı.. kucak açtım bu şiir de sizlere.. yüreğine sağlık dost.. kalemin bak, olsun..
Bir yürüyüş marşında aşınıyordu ayaklarından yollar Nasırlı ellerinde büyütmüş yediveren iklimleri Gözlerindeki ışık güneşi bile kıskandırır, Yıldızları karartmaya yeterdi sanki. Kırmızı, mor, çiçekli entarisinde saklıydı sanki öyküsü
Belki de mahçup bakışında beliren gamzesi bir sırdı Toplayıp cesaretimi sorsam adını Göğsünün çıkınından anlayacak kadınlığını
Bir kaç keçi, biraz koyun ve yularından çeke çeke Tuttuğu inatçı bir eşeğe sunmuş tüm bağlılığını Yok ezberinde farklı bir dostluğun anlamı Utanarak siyahına gözlerinin, saklıyor karanlığını
ustaca kelimeleri örüp güzel bir eser meydana getiren şair dostu kutluyorum, yüreğine sağlık Faik beğeni ile okudum...
Yaşam nedir çoban kızı? Güneşin doğuşu ve batışı arasında bir kısa bir yolculuk Bir farkı yok bir birinden, dünde aynı yerdeydim aynı elbisede Belki sen geldin bugün, yarın da ölüm
Ya aşk nedir desem? Güldürme beni diyor Yenir mi /içilir mi dediğin şey Bir aşk kaç mutluluk eder ki dağlarda
Öpüşmeyi ya da sevişmeyi bilir misin? Sevişmek gözlerim kapalı, Bir tabutta sadece çığlık atmak olacak diyor.
Sende giderken bakma diyor ardına Düşmedim zaten hiç aklına
Ben sadece Üstümde tanımadığım bir mahluka ibadet Ve alınırken..! satılırken..! Kime verileceği sorulmayan bir hediyeyim
Giderken sende herkes gibi unut…affet!
Ne kadar doğru köylü kızının düşüncesi kaleminizde. Kutlarım dost kalem. Şahmaran bereketi yüreğinize olsun
Bir de şu şahmaran efsanesini paylaşmak istedim. Bir çoğumuz evimize astık resmini ama neydi sebebi.
ŞAHMARAN EFSANESİ
Efsaneye göre Şahmaran yüzlerce yıl önce Tarsus'ta yaşayan yılan vücutlu kadın başlı bir kahraman. Bahçesinde insanoğlunu cezbedecek her türlü yiyecek ve ziynet eşyası bulunan Şahmaran kimsenin bilmediği bir yerde insanoğlundan uzakta yerin altında yaşamış, ta ki insanoğlu Camsab tarafından bulunana kadar.
Yoksul bir ailenin oğlu olan Camsab bir gün ormanda bir kuyu dolusu bal bulmuş. Balı çıkarmak üzere kuyuya inen Camsab'ı, bütün balı yukarı çeken arkadaşları aç gözlülükleri yüzünden kuyuda bırakmış. Yalnız başına feryat eden Camsab tam da ümidini kesmişken topraktan iğne deliği büyüklüğünde ışık sızdığını farketmiş. Cebindeki bıçak ile ışığın geldiği deliği büyüten Camsab, ömründe görmediği kadar güzel bir bahçeye girmiş. Bu bahçede dünyada eşi benzeri olmayan çiçekler, ortasında bir havuz ve çevresinde oturaklar ile bir yığın yılan bulunuyormuş. Havuzun başındaki taht üzerinde insan başlı, süt beyaz vücutlu bir yılan Camsab'a kendi diliyle hitap etmiş; 'Hoşgeldin insanoğlu, çevrendekilerden korkma sen bizim misafirimizsin'
Şahmaran Camsab'a türlü türlü yiyecekler ikram edip kendi ülkesine nasıl ve neden geldiğini sormuş. Camsab hikayesini uzun uzun anlatmış... Camsab'ı dinleyen Şahmaran başını sallayıp 'İnsanoğlu nankördür, hilekardır. Küçücük menfaatleri karşısında muazzam zararlarına razı olur' demiş.
Şahmaran'ın güvenini kazanan Camsab uzun yıllar bu bahçede yaşamış. Yıllar sonra bir gün Şahmaran'a yaklaşan Camsab, ailesini çok özlediğini söyleyip 'Nolur beni aileme kavuştur' diye yalvarmış. Bunun üzerine Şahmaran kendisini salıvereceğini, ancak yerini kimseye söylemeyeceğine ve asla hamama girmeyeceğine dair söz vermesini istemiş. Çünkü Şahmaran'la karşılaşan her kim olursa hamama gittiğinde vücudu pullarla kaplanırmış. Şahmaran'a söz verip ailesine kavuşan Camsab uzun yıllar verdiği sözde durarak Şahmaran'ın yerini kimseye söylememiş ve hiç hamama gitmemiş.
Derken bir gün Camsab'ın yaşadığı ülkenin hükümdarı Keyhüsrev hastalanmış. Vezir, hastalığın çaresinin Şahmaran'ın etini yemek olduğunu söylemiş ve herkesin hamama getirilmesini istemiş. Önceleri direnen sonra zorla hamama götürülen Camsab'ın vücudu hamama girince pullarla kaplanmış. Sonunda da yapılan işkenceye dayanamayarak canını kurtarmak için kuyuyu göstermiş. Hemen kuyunun başına gidilmiş ve Şahmaran dışarı çıkarılmış. Camsab'ı gören Şahmaran 'İşte Camsab nihayet kanıma girdin. Ben insanoğluna itimat edilmeyeceğini biliyordum. Fakat ne çare ki yine aldandım' demiş. Ölüme giderken de Camsab'a 'Beni toprak çanakta kaynatıp ilk suyumu sana içirecekler sakın içme zehirlidir. İkinci suyumu iç gövdemi de hükümdara yedir' demiş Şahmaran'ın söylediklerini harfiyen yerine getiren Camsab ilk suyu vezire içirip ikincisini kendisi içmiş. Etini de hükümdara yedirmiş. Vezir ölmüş hükümdar da kısa sürede iyileşip Camsab'ı veziri yapmış.
Efsaneye göre Şahmaran'ın öldürüldüğünü yılanlar bilmemekte. Tarsus'un Şahmaran'ın öldürüldüğünü öğrenen yılanlar tarafından basılacağı rivayet edilir.
Kadının adı yok dağlarda, duyguları yok, hayalleri bile çalınmıştır, töreler vardır oralarda...
Yoruma da gerek yok, şiirde herşey yalın bir dille o kadar güzel ifade edildi ki! şairin şiirinde toplumsal bir yaraya parmak basılmıştır ki şiilerinin bir çoğunda bunu görmek mümkün...
Ben sadece Üstümde tanımadığım bir mahluka ibadet Ve alınırken..! satılırken..! Kime verileceği sorulmayan bir hediyeyim
Giderken sende herkes gibi unut…affet!
Dizeleriniz beni çocukluğuma götürdü. Ben köyde büyüdüm. dört yaşımda başladım çobanlığa. Sabahın il ışıkları ile uyandırırdı dedem ve " salaklar, hazır ekmek düşmanları gün ışıdı. Öğlen oldu. Koyunlar kaldı damda, çabuk elinize birer dilim ekmek alıp koyunları götürün otlatmaya" diyen sesi ile titreyerek uyanırdık ve düşerdik sabah ayazında tarlalara.
Uykulu gözlerimiz ve titreyen bedenimiz ile kaçan koşan koyunların peşinden yetişmeye çalışırken düşerdik yere yırtılırdı her yanımız, takılırdık dikenlere acısa da her tarafımız dayak yeme korkusu ile sesimiz bile çıkmazdı.
Ne sevdalarımız vardı ne hayallerimiz. Tek hayalimiz sabahın ilk saatlerinde biraz daha uyumak ve çocuk olabilmekti ama olmadı.
Dizeleriniz öyle acıttı ki canımı dökülüverdi çocukluk yıllarım parmaklarımın ucundan sayfanıza. Teşekkür ediyorum. Saygılar duyarlı yüreğinize
offfffffffffff dedim ne saadet,ne mutluluk,ne dehşet ve derin şiir... tebrikler...işte ortaya bir şiir herkes alsın kendi payına düşeni...ben aldım kendi payımı... saygımla...
Sevdim şiirini,emeksin,ilmek ilmek sevmeksin...
Kutluyorum