'iki dakika'düşmüşüz vaktin çemberinden eyvallah. bir daha yüzümüzü görene de aşk olsun soğuk demirleri yalarken ince bir yel ses verir gecenin yüzü hâr dokunur teline yüreğin hâr ki çemberin dibinde yedi kat düdükler çalınır doğu şivesinde ıslığı ardında bir tren sokulur damara sızı büyür de büyür geceden de zehir karanlık nasılsın demeye yüzü yoktur çoktan bir kuyuda rüyadır dokunur öpmeler, mahşeredir hesabı mahşere kalan hesaplarımla ayaktayım bir elimde tüten cigara suskun bir yanağımda yüzyılın sızısı masum olmayan ellerimdir, bakarım dokunamam ikisine birden geceden kalmadır geceden pür bir neşe mahşere iki dakika kala üflenen bu sesin kaygısı yaşamaya nice bedeller ödetir de bir hikayesi olancaya dek suskundur yer suskun, hayali suskun gece suskun da suskun çıkaramam iki dakikaya yol suskun, kalp suskun konuşmaya mecali kalmamıştır gün ağrıya çalıncaya dek güneş suskun, vuslat suskun bahtı çalınmıştır göç ağusuna ten suskun, kol suskun bilinmeyen ihtiyacı olanın gayretinde kilit sorulmaz soran elbet bilmez duasını dil suskun, tecelli suskun kahır çeker bulutlar yüzünden fakat teselli olur mu bilmem ateş bile suskun hârıyla nice suskundan bir ses doğmaz ses veren bilmez dermanı bilmez kendinde saklı olanı hoyrat türküler çağırır kardelen vaktine haklıdır kendi seyrinde sonra herkes haklı, bilirsin bu yüzden haksızlığı seçtiğim günde aramaktan hallice bir ben kaldım aynı dili konuşan bir de suskun gece acı, namussuz bir çaydır arkadaş alıngan kalınacak dem hiç değil tereddüt bile etmeden kestiğin damar bir köyün tek su kaynağı, tek mektebi, yorgun gözleriyle didinen hekimi sobada kalmış cılız odunu ihtiyar yurdumun belki de yekpare son arzusu mahşere kalan kaldı. şimdi ıslanmayan gözleriyle konuşan savur kuzeyden, savur suyunu oradan yâr yaranın özü olup gitti buradan suskun bir sevdanın tülü bize kalan böyle geceye, aferin suskun inceliğe iki dakikaydı; sığdı sığacak olan |