MECNUN VE MECZUPburadan bir yol geçerdi. eskiydi gönlümüzdeki patika. biraz tozluydu zahiri. üç beş zamirdik leyla peşinde. aklımızda denizin resmi, mecnunduk bir çöl fidesi gibi. sahralar yerine, gökkuşağına değerdi hayalimiz. bir mektupsa ansızın gecenin sefaretinde, yazılan her şey bir çamaşır telinde kururdu. bizler sokakta, en güzel balkonların önünden geçerdik. o an orada olabilme ihtimalini güneşin, ısınabilmek için umudun sefaletinde öyle severdik, öyle severdik ki; başından bir ayrılığı kabul eder, hüznümüzü düşlerdik. kız saçı yandığında kokan, bir dişlinin arasında yangın filintasıydı zaman. biz, söğüt ağaçlarından düşerdik en çok püf çiçeklerine ve bulutlara benzeyen hayallerimizle yaşardık. ve dalye düşer gibi düşerdik cemrelerle. aşkın rengini hep yeşil gözlü sandık biz. meğer aşk, rezil olduğumuz anların içinden geçermiş. meğerse aşk telaşlı ve uykusuz kaldığımız o vardiyalardan o eski kırmızı otobüslerde ellerimizi nefesimizin sıcağıyla ısıttığımız ayazlardan anlaşılırmış. evet....evet... buradan eski bir yol geçerdi. devletli iyi bilir. o eski dudaklarımızı kesmeseydik metropollerde, bir serenat yapardık şimdi ateş böcekleriyle. telli değil, cansiperane bir çalgımız olurdu. vururduk kalbimizin neşterini, suyun sesine. Mecnunduk. Mecnunduk amma Leylanın hürriyeti olsun diye hüviyetimizi bıraktık bu çağın arastasında fakir bir meczuptuk Allaha kaldık Ahmet Serdar OĞUZ / TOKAT |