'inscription'beklemek çağın hastalığı olsa gerek tam üzerine bastım ıslak bir peçetenin yapayalnız kollarıma sarılmış bir dikeni yutar gibi nefesimi derinden çekip yürüdüm gök kırmızı bir şölene hazırlanıyordu balıkçılarda tukaka hamsi pazarlığı akşama kalan için uygun ne varsa iki ekmek bir sigara uygarlığında askıda bir hasret gibi kalbimi dinledim çıkardım gözlüğümü yerinden daha kötü görmenin kusuru olsaydı sen uyurken bile çıkarır yatmazdın yok, böyle değildi sen daha iyi görebilmenin esiriydin suçları, yalnızlığı, zavallılığı kısacası tarif ettiğin üzere beni salt bir çoğunluk gibi parmaklar o yanaydı tezahüratlar, salyalar, yaslanmalar ve dahası yerimi yadırgadığım için seni sebep bildim tıknefes çıktım basamakları dünün bir çoğu için nadide eser sayılabilir gözlerini yusuf’un bir daha çıkmayacağı kuyuda sandım öyleydi de, anlamaktan yana tavrımı belli edip bir de üzerine keyifle yudumlarken çayımı ince belli bir dansöz gibi kıvırdı kalanlar kalanlardan başlamak gerekiyorsa sarı bir kağıdın üzerine zabıt tutulurken müsamere çocukları gibi hissediyordum her ne varsa soğuktu, hava gibi, dünün işleri kalanlardan geriye bir daha kalmayacaklar acı olan da hiç zamanı değilken düşünmekti bir an aklına gelmeye inatçı ve meyilli geçtim diyemiyor insan, hiçbir şey geçmez tezgahlar arasında gizli bir örgüt üyesi gibi kıymalı pideyi yerken insanların arasındaydım insanlar yüzlere bakmaktan usanmıştı zevkle izlediğim günler çok gerideydi artık talih hiç benzemediği kadar da tarihti ellerim titriyordu dizlerim yerinden çıkacak iki sopayı tutar gibi yürürken ciğerime saplanan ağrıyı tarif edemezdim düşünemezdim doğru düzgün bir özseçim kadar da iradi ve daimi kalacak olanı beklemek bu çağdan da fazlası her şey daha nasıl hızlı olabilir diye deney ortamlarında sterilize edilirken eller kalbe akmayan insanlığı bana rağmen karmaşık duygulardan uzak katmalıydım titredi, tıknefes nasılsın dedi, geriye çekildi uzun bir heykel gibi kaldırımda dururken hiç şahit olmamıştım bir putun içten dağlandığı atlanılmış demir çağına kibirdi yavrum körkütük inattı hayret etmem de, beklenendi acıyla serbest bıraktım iyi olanı ayaklarıma ilişen tozları avuçlayıp yüzüme sürdüğüm de bir vakıa idi kuru, tek dal çiçeğin koynunda mesai unuttuğumdan değil baharı, bahçeyi sadece yazdı, yazındı ve yazıda kaldı. |