'altıyüzelliyedi'
çağırdı hayalin birden beni
tanıdık bir ses, ellerin tutsam bir ömür üzerinden ihtiyaçtır öpsem usanır saatler sesine ulaşasım, sana karışmak üzere yolları bilmeye ant içip balkona çıktım az sonra çok uzak sayılmayız bana tanımadığım bir cevap vermelisin buna ihtiyacım varsa suç senin seni atamıyorsam zihnimden sönmüyorsa gülüşünün tablasında gecenin son sigarası bir son vedaya değil sana ihtiyacım var sana ihtiyacım varsa suç benim çok sonradan az uzak da sayılmayız araya misal olması muhtemel insanlar misafir edip, eser de bir nemli havada terimizi serin ağaç gövdelerine salarız sen daha bir incesindir, kısa saçlı olduğundan sarı veya kahve; hırçın kötülüğü doğuran ben gibi de kızgın ellerin vardır, çokça beni çağıran parmak uçlarında moonlight ve notalar: ’’ mi mi fa sol sol fa mi re’’ -batan geminin malları koş abi abla! beni çağıracak kadar da düşmemişsindir ’’ do do re mi mi re re’’ gideceğim bir yer, neresi olursan olsun etrafından döndüğümüz güvenli kare eşit parçalarıyla bir gün taksim ederken iltihaplı kollarımın arasında savunuyorum dünyanın en budalaca şeyini, bilmem kaç kere, kaç bin kez... bir gönüle giren gözden uzak kahvelerde mide azdıran çayları yudumlarken tuttuğum bardakta seninleyim içimdeki sıcak asidin kayıtsızlığında kan ve birkaç saat olsaydı en azından diye rus edebiyatına giriş yapıyor usulca önce tarafından küçük uyarılar sonra şahsımın adınla kınanışı aylara varan bir de üzerine kesintiler kademene ve yanına ilerleyemeden yatay durdurulmanın verdiği neon tadıyla kalbinin memurluğundan çıkarıldığım an özlüğünden silinmesi mümkün olmayan cezalar tanıdım. çünkü hak ediş bir yağmur damlasında büyüyen tohumun ilk anayasasıdır sevgi adına madde bir, kalbin devletimin cumhuriyeti madde iki, kalbin huzurlu ve adil bir bahçe kimi zaman saygılı olsa da silüeti falda beliren klasik demokrat bir ortayolcu yine de illa hukuku vardır kalbinin madde üç, kalbinin devletinde sınırlar amansız bir bütün ezelden beri hür dili illaki anasütü, iki göğsün arasında merhaba kırmızı al bayrak ve ben hâlâ iyi bilirim başkentin Ankara! şimdileri renkli bir solcu esprisindeyim kalbinin ne sınırları ne de hükümleri bir bütün olarak nitelikleriyle değişemez yine de değiştirilmesi konusunda yaptığım teklifleri bulup hayalini sevdim ben hayalini, hayalden ellerini kulağımı okşamayan seslerini bulup çıkardım ruhların arkeoloji müzesinden belki bir bulut ya da sis kadardın tutsam dağılacak dumandın sana karıştığım kadar da vardın karıştım hayaline, buna da karışamaz ya suçsuzluğu suç bilen anayasan ne bir vedaya ne de sanaydı olan ihtiyacım az sonra biz hiç de sayılmayız sana ihtiyacım varsa da bu suç değil, gerçeğim altı yüz elli yedi defa olsa da kanun benim ben, sen olmasan da yine seni severim |