Yaşlı bir çınarŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Uzaklar bu denli uzak olmamalıydı...
Solgun sonbaharda düştü toprağa Kırıldı dalları ayaz kokan bir havada Hırçın esiyordu rüzgâr sakallarını yontarcasına Devrildi bir çınar Soluksuz savruldu yaprakları Sonsuzluk topraklarına Kar taneleri düşerken ak saçlarına Daha vefalıydı evlatlarından kırçıl pardösüsü Kırk yıl ısıtmıştı sırtını eskimeden Bir kez olsun off demeden Birde boz renkli atkısı vardı Bronza yakın tenini saran Onunla birlikte emekliye ayrılan Kah can derdinde Kah ekmek derdinde kapıştı hayatla İlk kez yenik düşmüştü kendisiyle olan kavgasında Hak’ka teslimim diyerek Azrail’e Sigaradan mı çileden mi dumanlıydı gözleri Kalbi güzel olsa da korkardım, bıçak gibi kesiciydi sözleri.. Hiç gülmeyen yüzü, iki dağ gibi çatıktı kaşları Şefkati bile mağrur du dökülürken ellerinden ama merhametsiz de değildi. Kendisi gibi... Akşam dönüş saatleri de belirsizdi Eve gelse de önce bir fırtına gibi eserdi. Annem yemeklerden en güzel dolmayı yapardı ama babam ise dolmayı hiç sevmezdi. Ben babamı İçimde buruk bir sevinçle beklerdim eşikte İsmi nazlı olan bebeğimi sallardım Onun yaptığı tahta beşikte Aklımda çocukça endişelerim Suratı hangi havada gelecek diye beklerdim Belki de hiç gelmezse kurgusu ile kendimce Bir dağ devrildi hazin bir sonbahar da Aylardan Kasım da göçmeyi uygun görmüştü İsmi Ali olsada Şimdi her sarı yaprakta sararır ellerim Ve de gözbebeklerim Solar sıcağı ısıtmayan güneşte yüzüm Yemin olsun babam sevmem bir daha olmasın Eksik olsun mevsimlerden güzüm Bir dağ devrildi hüzünle hazan karışırken birbirine Sevgiler asılı kaldı siyah bulutlarda yüzümde renkleri matemli bir gökkuşağı Siyahından sallanan yetimlik damgası Annemin gözlerinde sağanak yağmurlar Dilinde bu gidişin zamansız ey koca çınar feryadı Ben kendimce hayıflanıyordum ardından Yine anneme haber vermeden gitmiş diye Bir salâ duyuldu karşısı mezarlık olan minareden ilkez haber vermiştin babam giderken Sadece annemle bana değil Cümle aleme dedim içimden Sonrası... hüzün yağar bu kente ~ #hüzünlükent Kahramanmaraş |
kederi yaşamakla bitmez
Kokusuydu savrulan aslında yapraklar yerine,
ve kırılan dallar aslında tutunduğundu sevgiyle.
Giderken yanına alamamış pardösüsünü,
oysa bir ömrü pay etmişlerdi
Isınmış, ısıtmış, gülmüş
sarmış bir dost gibi kırk yıl eğlenmişlerdi
İçtiği cigaranın dumanında bir hüzün
Çektiği her çilenin darasında yaşamak ağrısı vardı
Belki bu yüzden gülmedi yüzü
kaşları öyle çatık kaldı
Beklediğin onca geceleri nasıl arar oluyorsun şimdi
Neler vermezsin ki kim bilir
Tahta beşiğinde yine sallamak için dizlerinde Nazlı bebeği
Soğuk bir kış günü avuçlarının arasına alarak sararmış yaprakları
atkısını boynundan çıkardı
Hayıflandın çokça zamansız gidişine,
kalbin gözlerin karardı
Ve sonra bir çınar devrildi usul usul
renklerin hepsi birden bire
siyaha özendi
Ah Ali Usta
Sizi yetim
Annenin yüreğinde koca bir boşluk bırakıp gitti
Hüzünlü bile olsa kalemini okumak
Ali Usta’yı tanımak güzeldi
Sonsuz sabırlar...