ölüm risalesigecenin nursuz karanlığı süpürürken gündelik telaşımı, ezbere bildiğim bir hicrana koşuyor yine yüreğim. eli baltalı yan kesiciler gibi yakama yapışıyor bu yalnızlık ordusu. gözlerim sessiz bir mavilikte ürküyor, bakışlarım donuk ve hırçın. duvarlarımda su yürüyor sanki ve ben boğuluyorum bu uçsuz bucaksız okyanusta. yastığımın altı taş, dikenlerle ilmek edilmiş bir hasır gibi yorganım, vücudum yara istilası. sesimin ahenksizliği yankılanıyor, dudağımda büyüyüp, evimin meydanında sönüyor kelimelerim. yersiz bir dert birikintisi değil kalbimdeki, gayri resmi bir acı değil soluduğum her nefeste, öpöz bir bir kimsesizliktir bu kendime fısıldadığım. yeknesak değil sırtımda taşıdığım yük, günden güne ağırlaşıyor omuzlarımdaki kuvvet. belki bir sabah kadar uzağım ölümün mübarek çehresine, belki bir gece gibi meşakkatli olacak son çığlığım. yine de kalbimde olacak elimin ayası, kalbimle,kalbim gibi gideceğim bu hayattan. sızısı kalmayacak bedenimde bu öksüzlüğümün, ellerimi titretmeyecek bu vakitsiz yolculuk, ne ayağımın tozunu taşıyacağım gittiğim yere, ne kalbimin yarasını. ziyankar portresi kalacak geriye hayatımın, duvarlarımda sigara isi, bir de pencereme sızan akşam güneşleri. eskimiş paltomun baba şefkati gibi beni sarmasına izin vererek gideceğim, yüzümde bir okyanus taşıyarak sahra kumlarına, bir kuş gibi süzülerek göçeceğim kendimden. kapımın paslı kolunda kalacak avuçlarım, gözlerim sonsuza kadar tavanında uyuyacak odamın. bir de ağlamaklı hatırlarım.. gideceğim, beni unutacak bana ait olan her şey, ve ben unutacağım sahibi olamadığım her şeyi. -abdullah cemek |