Ne zaman kiduvar üstüne duvar çektiğin perde sensin, kadın değil değil gözlerinin elasında gördüğün gri kollarına alır gibi yapıp da ittiğin sus değil, pus değil o senin yaktığın ateş! hüsnü kuruntun! bir dans görürsün sadece artık yeter diye kollarını kaldırdığında o ses bir şarkı değil umutsuzluk nutuğu dirilişe uzanan kollardır her kaldırdığında havaya insanca direnişin yumruğu! bakmak istemezsin yanında aynaya korkarsın kendini görmekten onun yüzünde bir başörtüsü bir tel saç kirpik kaş farklı değildir birbirinden korkarsın beynindeki düşünceyi okumaktan dans dersin başkaldırışına kader diye önüne bıraktığın bil artık yazgısını kendi yazmak istiyor kadın umutsuzluğu silmek istiyor eline verilen kara kaplı defterden silgisi yalnız yürüdüğü yollardır gözlerine sevgiyle bakan çocuklar ardından hesap soran yıllar geçmekte zorlandığı köprüler bir köşeye bırakılıp kalmaktan usandı kadın karanlık gecelere atılmaktan üstüne kapatılmasından hapishane kapılarının kelepçelenmesinden elinin ayağının elleriyle asmak istiyor yıldızları yerine doğurmak istiyor yeniden ’yeni’den güneşi! ne zaman ki eşitlersiniz ellerinizi elinden olmaz ölümü önden yürümezsin arkanda bırakıp o zaman en güzel bakar kadın en yeşil, en mavi, en sıcak en çocuk en insan yürekle! 15. 12. 2019 / Nazik Gülünay |