Züleyha
arduç kuşu geçtikten sonra dağın yamacından
çamları tırmandım gökyüzüne bakarak hızla soludu fısıldadı adının ilk harflerini kazıdım öyle biçim verdim susuzluğumu gölgeleyen incir ağaçlarına ardından -merhaba dedim- merhaba Züleyha! tan atıyor dünkü günün ardından uyanıyor bir duygu içimde -huşu yaratan- herhangi bir yerde kuşatılmış boşluğum diyaframı daralıyor giderek karşımda devleşmiş ruh kütlesi kiraz kırmızısı alev -yanıyorum- yanıyorum Züleyha! yeniden kaç kere keşfedildim yerel aşklarda devşirildim yeryüzünün dışın da -aşk içinde- dünkü günün ayı hala pasparlak girdaba yuvarlanıyorum lapalaştırılmış akşam olunca kıpırtısız gecenin yorgun düşüncelerine gömülüyorum bozgun fikre dönüşüyorsun -eziliyorum- eziliyorum Züleyha! göğün beyaz kubbesi iyot rengini aldığında kızgın deltaya çivilenir sallanırdım uçurumda ebem kuşağı tamda güneşin doğduğu yerde özgün bırakırdı ilmeği benliksiz ve öylesine sivri uzanıp ölümü okşardı parmaklarım uyanırdı dağların dorukları -volkan gibi- patlıyorum Züleyha! ara sıra kül rengi tonlarında şiirler yazıyorum rüyaların dilinden anlamlar çıkartıyorum tenezzülü gaydalar la konuşur olan bugün az var çok yokum duy beni duy Züleyha! uyansın tozlu gövdenden ruhun hala şiirin beni örselediği yerde seni bekliyorum öbürü mü Nil çekiyor batıyorum kuyuya sürükleniyorum meçhûle Züleyha. |
Șiirin örselediği yerde beklemek, tıkandığımız bir yalnızlıkta gelsin diye beklemek...
Her aşkla aramızda kurulan köprüler yıkılmaz gibi görünse de hep yıkıldığımız noktaya geliyoruz... Tükenmek aynı zamanda çoğaltan birşey...
Eski dostları, dostlukları çok özledim, samimiydik ve güzeldik çok
Selamlar kanka