Sesimi duyan var mı.?Şiirin hikayesini görmek için tıklayın İlk günden bugüne kadar yaşadığımız o kadar çok şey var ki; ne anı dersin ne o anı silersin zihninden.
kaleme almakta zorlanacağımız.
Karanlıktı soğuktu
altı Şubatın gece yarısı sadece karın düştüğü yerler değil bizde gizli bir nefes alışa uyanacaktık hareket edemeyecek sadece dudağımızdaki kanın ağrısını hissedecektik.. Oradaydı ilk Düş ve oradaydı Son Umut ilk düşüşün doruğuydu belki son kurtuluşun çırpınışı soğuktu dudağın ucunda kelimeler yüzyılların ötesinde bir soğukluk ruhun yakınında dikey bir çizgi saatleri bir birine nota yapmıştı ve an haykırışlara döndü ve yukarıdan gelecek bir sesin bilmediği bir dilde olması onu çok mutlu edecekti bizler yakaranlardık onlar yalvaranlar her birimizin içine yeni bir umut doğuracak gökyüzü aşka düşmüş gençlerin yaşlıların çocukların ve evcil dostlarımızın ve ölülerin Şaheser destanlarla gün ışığına çıkmasını bekleyecektik ve soluğun ölümlü ağrısıydı bu. Çağrılara cevap veremeyenler toprağın sınırda sarsılan sevilmenin damarlarından dışarı ölgün çıktıkça buz gibi soğuk üşümüyorlardı gecelerde bizim kalbimiz uçuyordu yüksek binaların enkazından göğe kırık dökük camlarına çarpa çarpa şehirlerin üstüne gök olup kurulmuş teselli herkes sokakta orada burada koşuyor bense uyanıyordum boş bir sayfanın koynunda genzime biriken harfler kapatmasın istiyordum Mısra’nın sallanan bedenini üşüyen ellerine dokunmak için parmaklarım kanayana kadar harfler kurdum dokunsun diye ellerime -yavrum sıcaklığını hissedeyim ellerim de ölümle koyun koyuna yaşayan ben mucizeyi yaşadım o an sanki Cennet tadında Cenneti verdi bana şiirler yazdım enkazdan çıkan gözlerine. "Bir çadır yardımda bulunabilir misiniz" diye her köşe başında ruhumuzu rahatsız eden kirli çamurlu yırtık pırtık elbiseleri ile gözlerinde nem kulaklarımızı çınlatan seslerle eski karton kutuların peşinde koşup döşeğinin altına serecek nenelerle karşılaştık ’’utandık’ ’ağladık’ çığlık atarak anlattı yaşlı nene oysa doğaçlama yatak ikliminde günün kızıl karanlığının ardından yıldızlar torununu beşikte sallamış ve delip geçmiş ecel hepsini. Eğer yanlışlıkla bir çocuğun başını okşayacak olursanız her daim aşağılayıcı bakışlarını hissedecek başka bir sahneye dönüşecek birden bire Dünya artık ansızın yerinden kalkıp giden geceye kamburuyla devrilen ay üst üste yığılı taştan mezarlar yağmurla yağan birinin gözleridir delik deşik ayaklarımdan kafatasımda ki akıl noksanlığına. Yirmi günün ardından bende kalan siren sesleri ve küfürler ve toz duman ve sessizce ayakta kalan ağaca uzun uzun bakan cılız sokak köpeği ve sokak kedileri K’ar ettiğim çocukların bakışlarıyla dövdüğü ve ölesiye kederli ’’Başımız sağ olsun Geçmiş olsun Türkiye’m’’ |