SüreyyaZakkumlu bir ev düşün içindesin bütün kapıların açık ve denize dökülmüş yüzün hüzün devşiriyor mavnalardan çakarlar kıyıda yasaklı balıkçı tekneleri ağlarını tamir ediyor yaşlı kaptanlar işte diyorsun hayat tam da bu ’’ birileri şu zavallı yüreğimi de onarsın ’’ çakallar gibi yan yan yürüyen yengeçlerin ortasında bir çift ayak bileği gibisin yahut altın halhallarına gülen gamzenin orta yerine doğmuş yıldız kümesi dalgalar vuruyor yürüdükçe ayak parmaklarına kumun teninde bıraktığı iz kadarsın hayatta ’’ ama iyi küfrediyorsun sakın uslanma ’’ baktım gökyüzü olabildiğince karışık hüzünlü bir akşam üstü bir gün batımı dahası kahpeliklerle geçmiş ömrümün son durağından Şeytan sofrasından Cundaya doğru giden her rüzgara haykırdım diret ayaklarını ket vur zincirle artık uzak yollara gitme ölçülemez mesafelerdesin zaten yüzün karma karışık ’’ vurulmuş kirpi gibi duruyorsun kopan kirpiklerimde ’’ yine bu sabah dilim perşembe pazarı gibi dolaşık kimse kimseyi sevmesin diye çabalıyorum oysa uzak yıldızlarda sarımsak kokulu gazlarla öldürülen çocukların birdirbir oynarken attıkları kahkahaları duyuyorum seslenmek istiyorum bütün kainata ’’ el üstünde kimin eli var ’’ oysa ben bütün aşklarımı senden önce yaşadım sonra sen geldin aşkı neyleyim Süreyya |
Saygıyla...