'şedde'
nasıl olsun,
sen de biliyorsun bir taşa bile geçmez sözüm, uzun zamandır böyle ardına ağıtlar yakılmış kayıp hayalet göğsümde bazen bir gemi, bazen de lokomotif geri gelmez nasıl seslenirsen seslen. umut resmi bir bilinçtir, şahsilikten uzak sabah devrim yapılır, akşam taziyye evi insan kalanın yüreği. insan olduğumuzu acılar üzerinden sorgularsan kimin mevzusu olur zeka denen aleyhtar işçi bir şiir vardı, bir mısra; şimdi dilimin ucunda ya, buralardaydı az önce daha önce çokça söylediğim bana o günlerden fısıldadığın aşina olduğumuz bir vah idi. öldü. çok sevdiğimiz şair ceketini almadan gitti biliyorduk bu sonu, allame-i cihan önüne çekti bavulunu yaşlı bir adam birden kendine geldi kalktı ayağa hançer gibi kollarını geçirdi zamanın boşluğuna o günlerden biliyorduk sonu yarınların her apartman dairesini medine kılacağına inanıp yine de o yırtık eteğin rüzgarla dansına daldığımız gün aramızdan başı önde ayrılıverdi sevgi hanım’ın bahtiyar oğlu diyemem yine de akılda kalıcı bir mısra olduğumuzu bir şiir belki bir öykü ya da eskiden heveslendiğim masaya emanet ettiğim nice yarım hikayeden biri, kim bilir daha ne söylenebilir içimde kuruyan derelerin sebebi bu sefer rantına muhassısları da var eden müntekim olanın aşkına gölge kukla dansı olsun bu halin ve halimle müstehzi bir gülüş ayrılır defterin ortasından kürdilihicazkar elin perdeyi aralar güneş dolar ansızın görmeyi bilmediğin yüzüme ’meğer’ demeleri aranırsın da artık geçtir varlığının mevsimine isminin orta yerinde baygın bir şedde şimdi daha bir haz duyuyorum dünyanın bir anda yaratılmadığına inanmaya her şey yavaş yavaş oluyor kurudum diyorum var mıydı behemehal sorarım beni bile damla, duman, an, nefes yitiriyorum ceketimiz dimdik askıda dursun kanımızı çeken son devrin dini olsun istanbul’un iç çamaşırlarını giymiş bir ortadoğulu olmanın derdine müstahak kalalım |