dolunay kırığı gecelerde/Şuursuz Sayıklamalar 4yüzümüzde okyanusun en derin yangınları hangi kapıya kanat açtırır sustalı sözleri dolunay kırığı gecelerde yanarken biz döne döne ezberlerken sapsarı susmaları ömrümüzün alacası öfkemizin atlıkarıncası başı dönerken masumane çocukluğumuzun ne de akça pakça karlara uzanmış senaryo bu ya kırılmış dalımız aklı sıra çemkirince yaramızı kınadan cemaline şıra olup da akmış şarap kadehine hangi yakamozlar ışıldar da söyler bunları bunların çığlığı nefessiz iç denizlerine… sıksak şu yüreği mıncık mıncık etsek arınacağını bir bilsek aksa kiri içinden toplasak imgeler ardına saklı kibirleri toplasak ki pinokyo’nun burnu etmez düşman değiliz ki hiç mi hiç olmamışız önyargılı tasınız tarağınız düşmanımız dolanır tepemizde kirli beyaz obur bir alıcı puslu şiirlerimizden aşırıp da yalnızlığımızı yafta yapar da asar tren camlarına darağacı suretinin ahkam çavuşluğunda… yok ki tahammülümüz kendimize bile nasıl katlanalım ki vebalı düzeneğinize şakısın da nakarat olsun dillerinizde büsbütün uyduruk o sevda türküleriniz çekirgeliğine daha bulaşmamışken biz yarin doğduğu kentte mi vurulmuşumuz ıssızlığımızla yunarak kanlı cesedimizi ağlamasın diye bizim canım kızanlarımız ölümü yaşamakla mı süslüyor muşuz? besili yargılarınız sizin hislerimiz bizim ne diyelim ki şimdi biz portakal çiçeklerine susunuz da duyulmasın ne olur bir daha adımız yaşadığımız dahi unutulsun belleğinizde kuytusu kısır deniz aşırı limanlarda çürümüş yosun kokularına bulaşsın sunturlu ölümler peydahlansın isterse tıslayan öpüşlerinizin o garip tılsımlarından gayri meşru aşklarınızın bacak aralarından -ne kıpırtımız kalsın artık ne de telaşımız beyazınıza düşsün kangren başımız- Hidayet DAL/Noktasız Virgülsüz Şuursuz Sayıklamalar |
-arınmanın sütü
yalan göğsümüzden akarken...-