Hülya'ya...soyadın gibi demir aldın be kız hem de en erken zamanımızda nasıl görebiliyorum hala seni bunca yılın aymazlığından sonra oysa elimdeydi o sonuncu tahta yüzüne son kez baktığımda... böyle dökme diyorum böyle gözyaşlarını boynuma anla beni zehirlemişim senden gayrı hasretleri bırakmışım ıssız yol kenarlarında üzülme artık uyuyamıyorum diye uyuyamıyorum işte kendi içimde döne döne sessiz ve kimsesiz bu zaman boğmacasında kelamı kilitlemek istiyorum ciğerime... soyut benim bu hapisliğim gitti bitti sanki olan sevgilerim belki hiçbirine gelmemişim belki bu yüzden yaşama uğraşımı zehirlemişim... anlatmıştım biliyorsun kurudu çatalında uyuduğum akça kiraz süpürge sapı hala ehlileştiremedi beni bilmem bundan aykırıyım belki bu yüzden uyumsuz ve huysuz... sen gittin gideli gülüp el şaklatan şarlatanlığın göz bebeklerinde ritim tutuyor yakamozlar ve hala ölesiye bıkıyorum eskisi gibi bulanık suya eğilmekten sahnelenmiş popilist oyunlardan onların sakar rollerinden figüran elbiselerinden... hülya seni özlemekten çıktığım yolda çok kötü küfrediyorum sana son kez sarıldığım o istasyonun yanıp sönen vitraylarına... şimdi bir tartının garip ritminde kırılmış gibi ayaklarım sanki notere götürüp nüfusuma aldırdım yalnızlığımı... neyse boş ver bunları sen dökme gözyaşlarını saplama bağrıma çeyrek asırlık hasretliğim tek göz ağrım anla beni artık gidesim yok yatağıma... hidayet dal |