Sular Çekilirken...ateş olmuşsun barut olmuşum. kıvılcıma patlar olmuşum. kendi göğsümden “öz”lenirsin sen içtiğim pınar… pare pare can yolmuşluğum! uslanmaz kuyruğundan çekiştirdiğim sözler, aşkın özçekiminden. bir kere bak, bin kere sus! üstüm başım kar/ışık; ölümü eğirir kıl ince boynumun örekesi, yenildim başıboş kafiyelerin hükmüne, gidene dokunamamak iki dudak uzaklığı, yer yer çekilirken sular içimde melodram, evvel zaman sızlarken ucunda parmaklarımın, tarih acı çekmez; ettiğini de bilmez, anılar talazlanır saçlarımın kırsalında. geldikçe eksilenler, gittikçe çoğalanlar var; durmadan bekleyenler ya da hiç gelmeyenler; alacalı yalnızlığımın budala kalabalığında… hep aynı koku geliyor burnuma; vay benim iki gözüm; oy gecenin körüne peşkeş… yoktan değil mezalim, düş ürünü bu hayasız karanlık, kabul ben de çok sevdim; demir yığını bir varsıllığın alargasında, gagasında yağmurla gelen kuşlar, közden ücralıklar zimmetledi göğsüme. dişlerini bileyen bu hasretlik sevgilim, kaçırdı avuçlarını avuçlarımdan… yürek kaldırsın diyesim var, varsa aşkı bilen; seyrinde kalsın açelya gülüşlünün, her özledim demek bende kendimle bir sürtüşme, kırgınlığım benim, buruk seyyahlığım, körükleye körükleye muştusuz yüreğimi, dokundukça alnımdaki eflatun ateşlere, büyüyor cüretkar hasretin, gel git akıllı tenhalığımla birlikte, tedirgin akşamlarına yarınsız varmışlığım var, ve koyun kaval çağının devrilmişliği üstüme!.. göğsümün kızıl kızı! sen benim bitimsiz hiçliğim; böyleyken kulaklarını nasıl tıkıyorsa bana yaşamak; değil gemileri yakmak ya da batırmak, bundan böyle istemem, bir kayığa dahi kıymak!.. bağrına öyle nişanlanmışım ki toprağının. bırak düşerse düşsün dalımdan son yaprak, işvelensin döne döne tangosuna rüzgarlar, çok değil söylediğim; şu garip toplu taşıma aracından, inme vaktim gelinceye kadar… hidayet dal/can sokağı lambaları |