Öyküşiirden bir masal içimdeki kız çocuğu sayki öldürdüler! en şirin imge geceden kumral saçlarım ay, yıldızlar gökyüzü neden uzak beyaz buluta kaptırdığım kırmızı uçurtmaya ağladığımda kırıldı hayallerim içim günbatımı cayır cayır devasa çatlaklarında ejderha ağzı gölgeleri büyüten alevler dokunabildiğim yangın yüzümde yara izi aşk ve acı eksik parçası hikayenin sustalı dokundurmaları derin ayar çizgilerin ok’un yayı germesi uyanadıramadı kabustan yüzyıl uyuyan prensesi tamamına ermiş yalnızlığım dibini tutmuş kazan karası yaraya bilenen bıçak ışıltısı gözlerin kefen biçilen ömrün ikinci yarısı saat onikiyi vurduğunda sihrini yitiren bal kabağı dünya aşka ve masallara inanan çocukluğum kül yarası yar’adan dilim, dudağım bin kez öpsem de kurbağayı olmayacak prens... sude nur haylazca |
merhaba Şiir
prens çıkacak diye bütün kurbağaları öpmek gibi sanırım
bir kurbağanın prens olduğu masalsı bir hayâl olsa
da
çok prens sanılanların zamanla öpüldükçe kurbağa olduğu görülegelmiştir
‘Bütün bu yüzyıllar boyunca kadınlar, erkeği olduğundan iki kat büyük gösteren bir ayna görevi gördüler,
büyülü bir aynaydı bu ve müthiş bir yansıtma gücü vardı.’
Belki tam tersi ya da ikisi birden gibi mi?
Böyle demişti Virginia Woolf
‘Yürekle kıyaslayınca, beynin ne önemi var ki?’
masalın ya da başlığıyla müsemma öykünün yara tarafı
her zaman her masal da gökten üç elma düşmüyor maalesef üç yara da düşebiliyor
çok güzel idi
saygı sevgi ve esenlik dileklerimle sayın Şair
Elbruz.