YAKIN!
şu kuş havada durabilseydi kanat çırpmadan,
bahçe duvarına gömülü çeşmenin karnından su içen köpek öylece kalsaydı, sıcak ekmeğin ucunu kemiren oğlan da kanatlı kapı da kımıldamasaydı, kavak yelleriyle sallanmasaydı birkaç kavak bir soluk, donsaydı orada an; hayat derin bir uykuya dalsaydı birden, belki anlardınız bu eski sokağın zaman denilen ünlü ressamın bir eseri olduğunu ve tablo gibi durduğunu. şimdi parmaklarınızı kepçe yapın göğsünüzü toprak; batırın kalbinizdeki tarihe yıkın bedeninizde ne varsa ve kolaysa yaşayın bakalım göçmüş geçmişinizin içinde. yıkılan her yerde yapılmış bir sevda vardı önce, yere düşmesin diye Nula’nın gözyaşlarını avuçlarında toplardı Memet yaşlı bir kadın Rumca söylerken oyun havasını Türkçe oynardı hacı hanım. Hacer’in yanık olduğun bilmeyen yoktu mahallede. yarınlarını görseydi sevgiyle örülmüş duvar acıyla çakılmış çivi hiç üzer miydi canlı tanıklarını! yıkın gitsin anasını satayım, isterseniz yakın zaten yapacak ustası kalmadı merdivenlerin kırık basamaklarını. Ö.N |
gerisi gemi tayfası ruhsuz grilikler öldürdü bizden olan insan olan herşeyi.
saygılar