Kısık Bir Kentin Ölüm Marşı
Sersefil bir gecenin sofrasında ay
Lime lime edilmiş yine düşler Foyası gün yüzüne çıkmış, Karanlık ülkelerin Özlemeyi unutmuş bir sokak lambasına Kaldırımları anlatıyor o kadın Göz gözü görüyor bu sefer Kör olmuş bir rüyaya nispet.. Şimdi o var iki sokak ötede Kendisi de bilmiyor Sesinde cirit atıyor mazi Ve köşesinde duran gramafonu Kısık sesle çalıyor zamandan herşeyi Buluttan nem kapıyor gözleri En garip notaları sürüyor kirpiğine Bir şimşekle kesilen bileklerine Bu da geçer diyor B/aşkaydı bu sefer Meczup bir hikaye eşeliyordu geçmişini Vakitten kan damlıyordu o yüzlere Çehresine çizilmiş çığlıktan sessizlik akıyordu Kalbini çarmıha germişlerdi Dinsiz eller göğe kaldırmıştı başını Bilmiyordu, Sırtından mı yoksa kalbinden mi soyulmuştu Bir kaç durak ötede nefes nefese kalmıştı ömrü Yüzyıllar öncesinden ölmüştü halbuki Sağır dudaklardan duyuyordu bizzat kendini Kendi bile kendine yabancıyken, Söz yumuyordu bu sefer gırtlağına kadar.. Rüzgar borçluydu saçlarına Çünkü rüzgarın savurabildiği tek karanlıktı o Geç kalkan geç yol alabilseydi keşke O zaman geçerdi belki Sızlayan bağrı, Ve belki dinerdi Yağmur yağmayan o kentteki ıslaklık.. Kim bilir, Belki de fecri böylesine kutsal kılan da bakışıydı Baktıkça batıyordu gözleri Ve yerle bir oluyordu gün O gün kimse sormamıştı kimseye hiç kimseyi Ve o gün Kimse bilmedi, Kısık bir kentte marşların asla söylenmediğini.. Burcu Karagülmez (Gül Sezgi) |
En garip notaları sürüyor kirpiğine
Bir şimşekle kesilen bileklerine
Bu da geçer diyor
Güzel şiirini kutlarım.