0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
928
Okunma
Yukarıda asrını doldurmuş bir güneş, aşağıda
geceyi yutan yalnızlık
kutuplar gibi çıplak bir ülke
Ne kuş, ne dere, ne ağaç
Sehrimin hayaletleri bile aç
hayal gücünü aşan sarkaç
buz güneşinin soğuk zulmünde kabus gibi geniş bir ülke
çıyanların gıpta ettigi kene
emiyor zamanı tembel uykudaki saat
vakitsiz yumak gibi çözülürken sırrı ;
parıldayan gözlerin abidesi
çocuklarını sırtına vururken kabilesi
dizinde uyutur sesleri
verimli göğüslerinin
sarpa sarmış yollarının
ne haram ne helâl bilmeyen merhameti
uzakta köhneyen alınları
vagonlara yığılı ermeni çocukları
Rüzgar kiraz ağaçlarına saklamış bayramlık ayakkabılarını
gökyüzünün gözleri gibi yürüyüşte
yorgun bir sevdanın sürgünü sanki
eritir kayaları kum taneciklerinin döndürdüğü zaman
bereketlenir düşünde ki ovaları
yeşil dalların
tanıdık yolların karanlık ayakları
kurşuni bir ufuk kasvetli gemi
korkulu gecede bile yürüyebilen
Çünkü yıldızların parlaklığı canavarca
gece fikrine yanık tatminsizlik
okyanus kenarındaki yarım ada
ağaçlar yeşil derin
Ve güneş bir riya ile batıyor
Bir dalga soluk kum üzerine çörekleniyor
Okyanus mavi paltosunu atıyor
vahşi ve çıplak şimdi dehşet içinde
fırtına aşıyor
Geceye duman katran gibi düşüyor
yarın ölecek çocuklara şarkı gibi
Geceye duman çılgın gibi düşüyor
Gece diz çökmüş üşüyor
yarın ölecek
Alçakgönüllü
karda yumuşak gölgeye
Gece gülümsemeden uzaklaşıyor
nereden geçer ayın
tarlasında tütün açabilmeli
çelik vardır çelik
yolarda paslanan
yanlızlığına inat merhametine
sığınabilmeli bir çocuk
5.0
100% (1)