Güzün Hüzünlü Yüzüİnsan hiç martıyı kafese kapatır mı? Küsmez mi gökyüzü Denizler ağlamazlar mı?... Zaman nasıl da hızla geçiyor farkında mısın? Hep aramıza girerek, Aramızı açarak, Aramızdan geçerek Acımasızca ve acılarımıza sızarak Tutuklayıp bütün güzel sabahları Kuşların şen sesini, Çiçeklerin kokusunu, Çayın buğusunu, Kahvenin tadını… Tutsak edip karanlık bir hücrede Mahrum edip bizi bize Gözümüzün yaşına hiç bakmadan… Farkında mısın? Mevsimlerde bir telaş Bir koşuşturmaca Bir acelecilik Ya yetişmek için birilerine Ya uzaklaşmak için birilerinden Kıyasıya bir mücadele, Kıyasıya bir savaş Öldüresiye… Yarın ne olur? Yarın olur mu? Yeni bir ilkbaharı daha görebilir miyiz? Ya da taze Umutlu bir sabaha varabilir miyiz? Merhaba der mi yüzümüz güneşe? Dokunur mu ellerimiz bir çiçeğe bir daha? Bir kuşu öpebilir miyiz kanatlarından? Bir çocuğun doğumuna şahitlik eder miyiz? Ya da bir avuç mutluluğa? Kim bilir… Kaç acı kahve daha içilir bundan sonra Kaç demli çay tazelenir bir semaver musluğundan, Şekersiz, Tatsız Kaç uykudan daha uyanırız Kaç kâbustan kaçarak, Ya da kaç tatlı rüyaya doymadan… Şimdi; Zamanı durdurmak varken bir çocuğun gül yüzünde Güneşi doğurmak güne ellerimizle Ve geceye ayı Yıldızları serpmek karanlığın yüzüne Öpmek varken dört mevsim baharı Nefes almak dururken bir kuytuda, Öyle boynu bükük, öyle bize aç. Susuz… Ayrı durmak nedendir? Hasret niyedir? Sarılmamak niyedir? Niyedir?... S.U. Serkan Uçar 30.09.2017 |