'ten muse'buradan itibaren küstahlığıma verin, üzerimde taşıyorum kutsalımı, suyla yere eğiliyor başucumda taşıdığım kılları kaşıyorum insanım sonra bilmenin tarafı sonu hiç gelmeyecekmiş gibi hissettiğimde acele not düştüğüm bir atom parçası oluyorum bu kadar çok tabela, beton ve yığın başka atomlara yama yapılıyor yön haritam siz bahça kenarında bir sepet elma birbirimizi şimdilik itiyoruz büyük harflerle yazılmıyor çoğu hayat basit arzularıyla olabildiğince de komik kendi içinde devrimci oluyor- bu hücre kime ait? devreden bir büfeci hazımsızlığı kenar da iki büklüm bir soru büyüyor sona yaklaşılan her gün insan kendini arıyor; nerede özüm? hava, bardağın içine doluyor, gölgesiz söylediklerine bakılırsa düşüncelerimiz yasaklı kiminin kucağında bomba sopa altından gösterdiğin o yara üzerime gelemeyecek kadar yorgun bir buz parçası kırılıyor kurumuş deri sigarandan sonra biraz daha eriyor, soğuk kıç, kanlı mecmuanın diline yakışacak cinsten burada ’party of sins’ taksonomi heyecanla dokunacağı yer de kaçıyor gereksiz bir homosapiens biz, nefes nefeseyiz oysa rahatız, buraya kadar hiç olmadığı kadar biraz da asalak isterdim bir temmuz güneşinin altında ıhlamur ağaçlarından gölgesinde çaydan su içen köpeklerden bahsetmeyi kurbağaların utanarak suya atladıkları yeri kuşların asil öttüklerini, bunu bilmekten gururumu ya da umutsuzluğumu, artık nereden gelebilecekse huzurumu fakat gereksizlik bütün ya da idea var edecekse kirli bir apartman paspası kadar değerli olabilir kimse umursamadan alışkanlık üzere uğrayabilir onun üzerine ayaklarıyla dokunabilir ve bir kez olsun düşünmez, paspas da ağlayabilir özün ceninden itibaren çıkış noktası bir şeyi yakmakla alakalı olabilir bir çocuk parkını yakmaktan başlayabilir akıllı bir deli sonra ağaçları, öten kuşları, güzel bakan kedileri kendisine yetemeyense şiirleri kimseye ait olmayan dizeleri yakmakla başlayabilir bir özden bahsediliyor- aklıma gelen soğuk bir kıç yüzeyine yapışmadan eriyen niyetli bir dondurma etnisite dahilinde mesnetsiz bir suçlayıştır bana nasıl olsa biteceğini biliyorsa insan, bir özü köz yapabilmekten korktuğu kadar da insan kalabilir buradan itibaren de ben kendime soyulmuş elma ve salatalık armağan ediyorum bir gölden amansızca kopardıkları tuzla gözlerim yolda kalmıyor cebim eline gitmiyor sonra demiyorum kusura bakma gemilerin soğuk kıçlarından baktığımda bir şehri gözlerimle ufaltıyorum ışıkların raksı kalıyor koca gürültüden kaşlarımın altında iki altın sarısı zebani dalgaların yıkadığı gövdesiyle bir gemi yakınlarda duran yokluğun serbest düşmeye müsait sesi okuduğumla kalıyorum meraklı gözleriyle harita ortaya çıkarıldığında insanlar mazisinden bir müze gururuyla bahsedebiliyorlar ziyaretçi sayısıyla bazıları olabildiğince iyimser iyimser anılar serpiliyor buraya kadar deniliyor ten muse kapılarını kapatıyorlar kalp bir yalnızın şeridinde asla durulmayacak noktadır ceza ağır affı güç bir tövbe tomurcuk yine irfanı kıyanın kendisi ben çıplak ayaklarıyla tenmuse titreyişte: -dayanılacak son noktayı arıyorum |
Sevgilerimle...