Yüz Yirmi Bir
Dinle Sare kutsanıp kırıldığın günü hatırla...
Sicim gibi transparan tek düze değil hiçbir yara Yelkovanın kasığında piçleşiyor zaman kuşkusuz kırıldık hepimiz. En güzel hüznünü sürün devir gözlerini sütsüz memelerine Hazır yorulmuşken Hacerin koynunda İbrahim Vahiy indi mi? Tanrı katında kutsandın mı? kutlandın! Beşiğinde doymazlığın parmaklarını kırdın bu iş böyle olmaz ki Demediler mi sana. Koy kalbini İbrahimin üstüne ve üstünde elleri Hacerin. Hiçbir erkek denk sevemez Ve hiçbir kadın için için paylaşılmış bir bedeni koklayarak öpemez Sen kendini kandırıyorsun kanıyorsun Yapış yapış hissiz bunca çileyi ne için çekiyorsun. Boynuna asılmış kutsal ilmek İsmail ölsün istedin mi ? İshak’a bakıp bakıp kuruldun mu hiç Kurudu mu içerin soğudu mu döl yatağında ateş Suç kimde şimdi kimi yakmalı... Terliyor avuçlarım tiksiniyorum etimden Dün putlarımı sevdim yol alabildiğine çöl ıslandın mı Sare için mi geçti yoksa Yaladın mı dudağındaki mikroskobik bakterileri İçindeki kervanlar ne yüklü böyle nereye gider... Dillerini anlamadığım insanların içinden geçiyorum ileri geri hâr erekte. Anadilimde bir sızı Öğreniyorum ve sövüyorum Ben yüz yirmi bir dilde sövebiliyorum inan yaprak kımıldamıyor Tanrı beni terk etti kapı oradaydı çıktı gitti. Dövünüyordu göğün altında milyarlarca çıplak suret elleri bacak aralarında utanıyorlardı şüphesiz Güldüm geçtim ortalarında sallanarak ellerim kaybolmuş kaburgamın bitiminde. |