Çocukların kamburundan bu kenti sevdiremezsiniz banaGökyüzü bir kahramandı saçlarımızda büyüyen, Kurban arıyordu ayağımıza takılan kırmızı toprak, Maviler kırlangıçlara naçar olurken, fedai bir hüzünle. Yalnızlık koridorunda bir adam sevinçlerini yakıyordu. Mahpusluk zordu, sahile vurmuyordu cesetler, Giden gelmiyordu Yo burası Yemen değildi Hatıraların başını urganlara yasladığı yer, İki zırdelinin tuğlalardan inşa ettiği yurt. Önce denizi alırlar gözlerinin mavisinden, Kerbela konaklar dudaklarında, Unutursun ismini üç ayda. Tecrit edilir güneş, ırmak kaçırılır uzaklara. Yaşamak tilkikuyruğunda, Kafdağı masallarında Kalır. Sefillik zehirli bir yılan gibidir kendine, Hüzün eski Ankara garına uğramış bir yolcu Tebessüm firarda peşinde resmi elbisesiyle çığlık İhanet park eder kanlı ellerini bir sahil kente, Ateşin düştüğü yere bir bak, hala mahşer. Unutulmuşluk ağlarını örer kapı önlerinde Gece sorgulanmaz ateş böceklerinde, Sabah terler, yoksul sevdaların ensesinde, Çekip gitsen bahara, kış olur ikametgâhımız. Seyirciler hazır hapisten sonra karanlığı basacak adam. Alkışlar badem ağaçlarının baharda açtığı beyaz çiçek Pırıl, pırıl bir ölüm üretiyor tabutuna her gün batımı şair. Artık beyaz güvercinlerin trene binip istasyondan ayrılma vaktidir. Çocukların kamburundan bu kenti sevdiremezsiniz bana Hıra’ya gidiyorum boynumda urgan, zaman benim, mekân benim. Ölümsüz çiçekler taktım göğsüme, ateşi nemruta girerken, Dört bir yanım İbrahim sarılı, dört bir yanım İsa, Ah kim tutabilir beni, atım Burak, ver elini Miraç sahibi. Sana geliyorum. |