Tırtar / Mizankuzular; toklu oldu, şişek oldu kuzuladı koçlar içinde “altınbaş”, koyunlar içinde “yanal şişek” benimdi, oğlaklardan gök gözlüler ziyankârdı çebiçler büyüdü, çekilip-burkulup ; öğeç edildi “şelek kara yazmış ” üç “emlik” oğlağa değişildi “çapar” mıngılli geçi agamındı, ama onu herkes severdi elegelirdi.. beslenirdi, çok semirdi ötekiler arasında hemen farkedilirdi “alayabır” “çomak” keçi satılmış kırık bonuzlu oğursak karado(ğu) keçi erkenden, “şabık” soğulmuş , süt vermemiş üsdelik de yüğrülmemiş, “gısır”ımış, “satılaca(ğ)mış” esasında “gurbannık” ayrılaca(ğ)mış “buynuzu gırık olmayaymış” "-senin" derlerdi en güzeline, benim olurdu “benim” diye sürü içinde en semiz oğlağı seçerdik ya da kurbanlıklar içinde bir kınalı kuzuyu benim olduğundan “gözde”m oydu ona toz kondurtmaz, her zaman ona torpil ederim.. tek onu elimde beslerdim nere gitsem peşimde; tuz yalatır ve önce ona verirdim suyu anasına hepsinden önce o kavuşurdu kurban ayrıldığında fikrimiz bile sorulmazdı benim olup-olmadığına kimse aldırmazdı bazen de satılıp evden gittiğinden haberimiz bile olmazdı.. agam; doru tayı, ala öküzü, mıngılli keçiyi kimselere vermezdi.. Çomakefeyi ben büyüttüm o kasaba ortaokulundayken ben nereye gidersem, yedimde peşimden eksilmezdi oynaşır, kaçar, peşinden koşturur diğerlerini, aklınca beni korurdu başka köpeklerden hatta abimin şerrinden bir gün bizim "Çamırlı Efe"; Pandalın Naciye’yi kovalamış dalamış, ben samanlıkta saman eşiyordum, herkes inkar etmiş, suç yine bana kalmış “-kim kıskırdı ” “-İbirem” o günlerde köydeydi köyün ilk kız öğretmeni halamın kızı Emine, gazlı bez, tentürdiyot, merhem, meğer köpeği taşlamışmış Naciye Cennet Halamlardan öğrendik, deterjanı, Gislaved köylü ayakkabısı ve Konyalı Dora pabuçdan başka da ayakkabı olduğunu dudak boyasını, tiril tiril elbiseleri anlayamazdım zarf üzerindeki pulu bir tek onlardan gelirdi bize mektup, ve bayramlarda ‘bayram tebriği’ ya gitar çalan bir popçu, ya “pelonço” gibi giydirilmiş kedi ve ilk lengerli şapka onlarda, işten-güçten onlarla oynayamazdım “-tekavüt’e ne kaldığını sorarlardı amcama mütea(hhi)t olacak derdi halam oğluna müteahhitle mütekaiti ayıramazdım... bir de anlayamazdım gofretin neden yapıldığını, gazozun kapağını, radyonun içindeki adamı, dünyanın yuvarlaklığını güneşe yaklaştıkça yakması gerektiği dolayısıyla yüksek dağlardaki karı, akarsu hep aşağılara aktığı halde yukarılardan başladığını haritanın nasıl yapıldığını, bisikletin neden yan yatmadığını dindar insanların fakirliğini dua etmenin gereğini, bir de ölümü anlayamazdım bir türlü.. DİPNOTLAR toklu: yaşında kuzu şişek: iki yaşında, doğurabilir (henüz kuzulmamış) kuzu, çebiç: yaşında, büyük oğlak çekmek/burkma: erkek yetişkinlerin testislerinin alınması, iğdiş eilmesi, hadımlaştırılması, dölleme yeteğinin yok edilmesi öğeç: hadım edilmiş çebiç(yaşında), erkeç( 2 ve daha fazlayaşlı) şelek: yuvarlak, çengel biçimli biri kırık boynuz yazmış: iki yaşında dişi çebiç çomak: kulaksız ya da olağandan küçük kulaklı oğursak: yavrusu ölmüş ancak sağılan keçi-koyun soğulmak: sütten kesilmek boynuzu kırık : (kadınlar için)ahlaken düşük, yoldan çıkmış, hain, ihanetkar kıskırmak/kıskılamak: kışkırtmak, saldırması için hedef göstermek, tahrik etmek Resim: yaz tatiline gelen şehirdeki halamlar. bir kaç kişiye düvende dönüvermiş olurlar Çalı: 1845 |
tiril tiril elbiseleri
anlayamazdım''
İbrahim ÇELİKLİ (İbrahim Çelikli.)
Hocam unutamadığınıza göre çok iyi anlamışsınız şiir budur zaten süslemeden saklamadan olduğu gibi anlatım (Bana Göre) saygılarımla