'autophagie'granit yanığını onaramazsın ayaküstü gündelik uğraşlarla süslenmiş şu eller iyi niyetleri lavlara sürükler bu kadar ayaküstüyken biz bile dayanamayız dizlerimiz kaldırım taşlarından sonra ayrılır geçmişte ağacı olmayan caddelerde oynayan çocukların büyüyünce nefes aldıkları kaldırımlar nicedir tuz dökülmediğinden daha sert kadınlarla, bir neslin daha kaybettiği sokağın adıydı dün aklıma gelen elbette bir çiçek ismi, biraz tuhaf bundan sonrasını sen de anlayabilirsin doğunun yeni hikayelerinde çokça rastgeldiğimiz bir şey, çıkartamıyorum damağımdan tadını organizma vahyin biraz daha sertleşmiş hali olduğunda rivayet gibiydi bize diretilen hayatlar niye bu kadar ağırız dağların üç yapraklı yoncası kum tutmuş böğürtleni suretlerimiz sevda değil dertler iğne kırdırtır makineye robot çağına yakışıyor ulusun efkarlı tabureye oturuşu sen kazandan beri dersin ki bir çiçek bir tren, bahçe ortasında kavak delikte fare dilini bulamayan yabancı macera bitmiyor ruh nerede isterse orada esiyor dikdörtgen bir pencere kenarında yoksul kaldık Musa on kere sarsıldı biz günde otuz kez İbrahim anmaya ant içildiysek öğüt Şekem’de dirildi önce Kabe katline kadar-uzadı intikam bacaklarından başladılar kazmaya topraktan önce insanı bu manzaranın sebebi kimlikleri arkasına saklananların yüksek sesleri, yazma boyunda sürünerek bir teori bağladı yazgıları aynı suyun etrafında neden çıkıp gelmiyorsun aynanın içinden niye bu kadar bulanık paranoya yapıyorsam da yüzyüze kentlilerim çağdaşlarım hırpani düzmece bir şey söyle jelibondan sonra siyah bir kola asidinde kaynadı içimiz mütemadiyen cennet arzusunda topal rahle dudak okuyuşlarımızı serdi kitabın üzerine yarına biçili geçmişten aklımda kalanı çıkarabilseydim, eğlencelere katılabilirdim, biz nesne kökünde yeraltının kirli demirine aşık yedi kıtmir bekleyen kraliçe soylusu zanneder soyunurken tam da içinden parmakları geçirmeye başlamışken sakinleş ve izle magmanın kökü, kalenin tepesindeki taşla aynı olacaklardan sonra avuntu vermiyor insan oluşun hikayesi yıldızlara olan sevda duraksadı. kıyıda duran taşların farkına açıkla bana. |
sineği kendi haline bırakmışım...kendimi bıraktığım gibi sonunda o da pes edip kanat çırpmayacak artık...
en sevdiğim cümlesi bu şiirin:
"bacaklarından başladılar kazmaya
topraktan önce insanı" oldu