Tırtar / Yığın
“-deste yerlerindeki başşakları toplamayla
başlar ileşberliğimiz bu yüzden, ekme(ği)n kadrini-gıymatını biliriz yeriz! yere düşse de, çamıra belense de gırıntı hatda kuru, bayat olsa da... tarlada ekin iken yolunup deste edilen yığın edilen destelerden dışarıda kalan başakları derilen sap! kağnılara sarılır yeniden” “beldenatla yığın kağnıya sarılır urgan eğeyfle sıkıştırılır, urganı arkasından geçirip, sağ ayakla yençtin mi, eğeyften sıyrılır ip” “ova tarlalarından yığınların bir-kaçı birden sallı sarılan kağnılarla alınır Çataltepeden, Bel’den alınacaksa yığın, birkaç kağnıda kaldırmak göze alınır zaba(hı)n leylisinde yığın başına varısın gündoğarken harmanyerine ulaşırsın, beldanat vermek, sap sarmak, kağnı endirmek her babayiğidin harcı değildir sap sarılı kağnı dar, dik, bayır, taşlı, yolaklı, becek yollardan geçecektir. aşırı(r)san iki belikte galdıramazsın” uzun bir gıcırtı, taştan seker kağnı, bazen sarılı sap yuğardı öküzleri, yokar(ı)da kalan kanatlara bardak gibi asılmamız da çoğu zaman işe yaramaz aştığı da olurdu hani Allah ecirinin versin ileşberin be! harman galdırmak deği baya bildiğin çille!” “narasın gardaşım! aşan sap bir kağnıda ga(l)kmaz, yol kıyılarındaki çalılar, ağaçlar sap kağnısını darar da darar çalabildiğini çalar, dedeyin de iki başağın galmasına gönlü olmaz, .. “-len boba guşların hakkı” desen Yaradan maklukatın nasibini veri(r) beninen çi(f)tmi sürdüler len, ekin mi yoldularda , onnarı Canab(-ı) Allah düşünür” derdi”. “eee helbet çillesi olacak biraz çeci gıpgırmızı Yeldeğirmenin tabanın ekini Gölyerinin solak yeri nasıl olurdu unu ? nasıl olurdu bulguru Çataltepe buğdayının valla dadına doyulmaz” kağnı harman yerine gelir tekerleklerin arkası önü taşlanır ganlı dinlendiriğe alınır, zelveler çekilir öküzler salınıp, tellenmiş yerine şirk düğüm atılmış urganlar çözülür, toplanır o arada gonşu harmannardan yardıma ğelinir “hadi ooop” var gücine(n) bir anda, hep beraber ıramas kaldırılıp ganlının ganatları boşaldılır cağışadak yayılı ğeder” bir cağıştıyla, serilir ekin harman yerine mubarekler deste, deste düşer orta tahta itilerek geriye yeniden boyunduruktaki yerine geçer öküzler ve zelveler, sabitleyen taştan kurtulur teker(lek)ler ve başlar yeni bir sefer... “-ho! oğlum” der ileşber .. kendi işlerinin başına döner, komşu harmanlardan gelip yardım edenler kalaylı bakır taslarda su getirenler bağrından indirip elini “-afiyet ossun” der alıp taslarını geri dönerler… yeniden yola koyulur ganlı kendi kendine adam, kanatların önünde, oturup sol ayağının üstüne öküzlerin hemen gerisinde şapkasının altında çevre elinde övendire “-ho! bobam” der yine “kalktı göç eyledi Avşar elleri ağır ağır giden eller bizimdir arab atlar yakın eyler ırağı yüce dağdan aşan yollar bizimdir” sağ ayağını sallamakta söylediği türküye tempo tutmakta "-çilenger attım bağa vardı değdi yaprağa kız ben seni almazsam girmen gara toğrağa" bu çilenger ne acaba bağa niye atılmakta soramazdım, cızırtı yapmamak adına babam biraz daha coşardı “gel gönül seninle, muhabbet edelim araya kimseyi alma sen gönül ya benim kimim var, kime yalvarayım kaldır yarendeki karayı gönül bir yar için gül benzini soldurma halden bilmeyene halin bildirme tabib olmayana yaren sardırma sonra azdırırsın yarayı gönül solmazsa dünyada, güzeller solmaz bu dünya fanidir kimseye kalmaz yalan-dolan ile sofuluk olmaz mümin olan bekler belayı gönül” yol boyunca uzak-yakın herkese selam verilir, “-golay gele epaapp!, golay gele” hele insanlar taneyle meşgullerse “-bereketli ossuuun gonşuuu, bereketli ossun” ve herkes dileklerdenden, selamdan görüşmekten görüştüğünden memnun güleç hesapsız candan “-u(ğu)rlar ola Hacuu, u(ğu)rlar ola” şevk içinde kıvanç duyuracak haber; baş, sağ el ya da kısaca sesle alınan cevaptan sevinçle “-hadi hayırlısı” “sağlıcakla” “sağlıcakla” “kolay gele” “bereketli ola” DİPNOT beldenat: anadat, anatut, adanat eğeyf: (eyef) pinar ütelenerek halka şekli verilir, urgan takılmadan aktarılacağı için sıkıştırmayı kolaylaştırır, bir nevi iptidai makara yençmek: aniden sarsmak, fasılalarla yüklenmek sallı: olağandan geniş, yanlara taşkın becek: zor dönülür yok, keskin köşeli, bucak şirk düğüm / çirk düğüm : çözülmez, aralaşmaz, açılmaz, zor düğüm ramas: tekerletlerle boyunduruğu bağlayan kanatları taşıyan çatal Ali Ekber Çiçek / Derviş Ali Çalı/ 1801 |
adam, kanatların önünde,
oturup sol ayağının üstüne
öküzlerin hemen gerisinde
şapkasının altında çevre
elinde övendire
“-ho! bobam” der yine
Çok severek okudum ŞAİRİM KUTLARIM
SAYGILAR
Selamlar
Esenliklerle