Hüzzam topraklarYoruldum üstelik bütün geceler soluk bir masa örtüsü gibi duran benzime bakıp yaşamak diye üstüme yapışıp kalan gülüşün hüzün kokuyorsa bir şehir kimin umurunda sevgilim siz beni bundan gayrı bir başka sevin dedim yoksa gitmeyi buralardan ben hiç istemedim öyle ya susmuş kalmışım güvercinliklerde has buğday kokusu geliyor burnuma uzaklardan sebepsiz uğurluyorum bütün gölgeleri yerden göğe kadar artık masamda balıkların parlak gözleri olsun diye eski şairlerin sözlerinden alıntılarla uğurluyorum seni donatın türküler ve ateş sularıyla şen şakrak evreni yaz bitiyor usul usul gün erken kararıyor az kaldı sahilde yalnız bir adam olmaya artık eli ayağı çekip kimsesiz mendireklerde tekirler ile yakamozlar kovalamak da lazım bir tespih bir kasket ve bir başka hayat için yollara düşen beş insan evladı için baht dileyin bir güvercini kim sevmez ki hem kanatsızsa bu kadar tarumar olmuşken gökyüzü uçulamamaktan lila gölgelerle sarmaş dolaş olan kadınlar ruz-i mahşerde sanki rastık çekiyorlar gözlerine bensiz bu dünyada kavuşamadıkları adamlar için evreşe yolları dar diyorum da hala inanmıyorlar sahi kim aldanır bilmediği bir mevsime gömleği çıkartıp kazağı neden giyer yangından çıkmışlar ağaçlar yaprak dökerken yollarımıza bütün çıplaklığıyla hakikat güncesidir takvimlerde güzün sen durmadan ellerini çırp ben ardından geliyorum sevdiğim denizden yol buldum küfürden ilham aldım yalnızım aniden kesiliverdi sesleri çılgın böceklerin sivrisinek vızıltıları ve kurumuş çamaşırlarımız balkonda başı boş anılara benziyorlar nedense huysuzum huzursuz pencerelerden bakıyorum yollara üşümeye başladım gittiğiniz yerlere beni de götürün anneler saçlarını yolup ağaçlar yapraklarını dökerken |