Tırtar / Iğrıpikindiye doğru; Köyönündeki Suçatında kıyıya çekilmiş kayıklar kürekleri içinde muşambayla kapatılmış motorlar daha yukarıya tırmanmak istermişcesine çapalarını uzaklara fırlatmışlar belli aralıklarla döver, dalgalar kıyıları bazen okşar gibidir, bazen aşkeder osmanlı şamarı bitmez kayıkları ırlaması arkalarından tutup kaldırıp lapbadak bırakmaları kaçınılmaz kayıkların bir o bir bu yana yatmaları in-cin top oynar bu terkedilmişlikte bir zamanlar Haluk abi vardı şirketin adamıydı “avlıkçı”lara göre şirkete göre de “kopretifin adamı” sanki anlatmak zorundaydı karşı tarafın haklılığını oysa; kimse onu saymaktan geri kalmazdı mecburlar mıydı bilmiyorum; gerçekten mi sayıyorlardı sahteydi bence hem de çoğu kez abartılı, ama hep saygılılardı anlayamıyordum niye aslında o; sadece kooperatif başkanının adamıydı kooperatif; başkanın malı başkanın demediğini bile yazardı başkanın evinde kalır, Köyönünde kalacaksa bazar ekmeğini, cığarasını, başkanından alırdı onun geleceği saatte demler çayı çay lekeli bardak-kaşıklı, üst üste tabaklar başkandan başlar herkese tutardı.. kopretif gurucusu” başkan Musaçavışların Dırdır Mustan, istediğine para verir isterse “pangadan gredi bile alıverir”di .. kopretif arabasının önünde hep o oturur kapısını her zaman birileri ama illa Müdür açıp-kapatıverirdi adam kendi kapatamaz gibi.. avlıkçılar köye döndükten sonra in-cin top oynardı Köyönünde aradan zaman geçer ve neden sonra Haluk’un yanına uğrarlar nedense ağları yoklamakdan dönenler “şöyle bir uğra”mış olurlar kendiliğinden demli çay dolar hem çay, hem cığara içerler bekleye koyulunur bir-kaç dişli, bir-kaç sudak Allah ne verdiyse “-ırafık hunu halledelim” derlerse bir çırak kocaman bir bıçakla işe koyulur suya yakın kayalıkların üstünde ilk iş solungacı çıkarıp, basarak patlatmak olur, yeğe kediler tetikte kalfa düzeyinde biri işi üstlenir gazocağının haznesinde mor ispirto alevlenir yoğun bir pompalama ile hüner gösterilir önceki kızartmadan arta kalan yağla eski, kirli sac tava ateşe koyulur bayat-balık kokusu unutulur bu; hemen girişinde seçme tezgahı bulunan balıkçı tolunda; kalakalınmış elindeki soğumuş, koyu demli çayı yudumlayanlarca ve ellerinde sömürülmeyi unutmuş cığara ortalığı acı tütün kokusuna bulamış elden ele gezen, kimin olduğunun önemi olmayan tabaka biraz tütün olsa da kağıt kalmamış, dışarıdan kıyıyı osmanlı tokadıyla şamarlayan dalga sesleri duyulur ve ondan geri kalmaz ne fırtına ne yağmur lastik cizmeler, yırtık-pırtık pantolon sarı muşamba yağmurluklar herkesin sırtında kulakları yarı hıfzeden orlon siyah yağırlı takkalar balıkçı barınaklarında; ya uyduruk kerevetlerde, ya yere serilmiş hasır ya da çul üstünde ne zaman serildiğini unutmuş yüklük bilmez sıralanmış şiltelerde bağdaş kurulunur, olmadı yan yatmış, ters çevrilmiş balık kasalarına oturulur ev sahibi o olsa da ziyafet Haluğadır işin aslı, “ertesi günkü hesap”, herkesin davası elinde iki cırt firenk, iki soğan, bir bayat ekmek kızaran balıktan haberi yokmuşçasına ekmek arası edecekmiş, üleşecekmiş güya derdi tuz istemek belki biraz da Toprak-Su memurları üstüne muhabbet etmek bir şekilde ayaküstü de olsa Motorcu Doğan da sofraya sokulur çömelip, bağdaş kurup oturur.. plastik bidondan bayat ekmek nar gibi kızarmış kılçıksız balığa karabiber, kimyon yarılmış domatise illa tuz ekelenir yumulunur.. bir yandan çay tazelenir, hazır gazocağı yakılmışken arkaya kalanlar sofrayı toplayıp, bulaşık yıkanırken köşelere çekilinir, duvara yaslanılır ya ders çıkarılır Motorcu Doğan’ın geçmişinden topukla yer oyulur, ya söğüt dallarıyla bölünmüş deliklerden hırçın göl, seyre koyulunur ya açık kapı önünde bekleşilir sessiz, ya ufuk, ya deniz ya da sicim gibi yağan yağmur izmaritler ya kapı arkasına fırlatılır ya tolun deliğinden dışarı berbat bir manzara halini alır en kısa zamanda kapı arkası. dikilenler sıkılır, açık kapıdan pardı altına çıkılır izmaritler sağ ayakla bir güzel çıynanır çamurla izmarit hallolur atılan ağlar mahvolmuştur umutlu-umutsuz “-len epap” diye başlayan ve illa küfürle devam edip sonlanan ya bir malihülle , rızık kaygısı ya da falancayla-filanın karısı-kızı olduk-olmadık bir konu kimbilir kaçıncı kez bahse konu olur ar edenlerin boynu burkulur olmadık birileri hakkında “ileri geri” sözde gençlerin muhabbetleri olmadı itiraz eder bir diğeri bu arada çoğu kez restleşilir taraflar ayrı uçlarda kümeleşir bu defa da karşıdan karşıya konuşulur “-arkadaş dediğin doğrudur, benim tav olduğum koğlamanın ne nüzumü var üsdelik o adamın kendide burda deği sen de gözününen görmedin adamına(n) bi meselen varısa erkekçene geçersin annacına dobura-dop yüzüne söylersin biz burda gonşuyuz, hısımı akrabası olan var ayıb olur” nefes alışlar hızlanır, yüz renkleri pembeleşir, morlaşır araya birileri girmeye kalkar, “sonura” hesap sormalar konusu söylenmez, kararlaştırılşır taraflar hırsa boğulur Kara Osmanın Hida(ye)t ağırlığını koyar “-cılkını çıkardınız len ..ına godumun epap etçeğniz işin” diyerek hiddet-savar ortalık yatışır derekap .. o küfürle süsleyerek devam eder “-dost var duşman var ele-ğüne ğarşı “tavık seni daşların, emme sahabıyın hatırı var böyle olur-olmaz şeyler?? üsdelik görmüş ğibi valla bunnar gevşek işler bırakın endekinneri gün olur, iyiyken kötü olunur sanki kendileri laf çıkarmışlar ğibi buradakı epaplar mahçıp olur” derken yoğun bir motor sesi motosikletin sesinden bilinir kimin geldiği havayı ağır bir benzin kokusu kirletir bir kenarda motor stop edilir, ayaklara yere basılıp eldivenler çıkarılır motor geriye doğru kaldırılarak çekilip, ön tarafı hafif şaha kaldırılır tokalaşılır, konuşulur biraz önceki me’zu unudulur gençler elbirlik eder, ığrıp bir kayığa yüklenir “- nerede balık oynadığı” duyumu dile gelir ekabir takımınca rota çizilir, çapa toplanıp kayığa binerler biri kayığı önden kaldırılarak arkaya iter uzun bir sırıkla yön deryaya çevrilir yan taraftan başka bir kayığa “-ıarasgele” deyen bir-kaç kişi daha doluşur “-işallah bu sefte ağlar doludur” kıyıdan uzaklaşılır, ip dolanır motora, alıştırılır hızlı bir kol atılışıyla “viskinson” motor çalışır kayığın arkasında yüzler deryaya dönük, yola koyulunur, bakışlar donuk hayır dualar, hayra yorulunur bakışlar umutludur.. ve arkalarından yeni yetme bir-kaç kişilik bir kayık daha toraman döğmeye ne olmaz-ne olur birşeyler umulur “- i(n)şallah bereketli olur” yola koyulunur olur mu olur olur olur olur-olur.. “-haydin rastgele” bereket umulur! DİPNOTLAR ırlanmak: sallanmak, yerinden oynamak, düşmeye yüz tutmak tartıda başkan hariç herkesten kısardı(kopretif namına) Bayram Çelik yağır: yağada, terden aşırı kirlenmiş kumaş, yağlı kir, çiğnenir malihülle: parasal açmaz, sıkıntı kov/koğ: dedi-kodu, gıybet, çekiştirme ığrıp/ırıp: (trol) balık ağı ığrıp çekmek: file şeklinde büyük ağ ile gölün dipten taranması IRIP: eskiden balıkçıların balık tutmak için kulandığı bir takım holta düzeneğinin yerleştirildiği ağaç tan yapılmış kasnağa denir _ |