Bir Doz Çernobil/ Çünkü toprağın verebileceği en güzel nimettir gülüşün güldüşüm diye başlıyor şiir ve özledim diye bitiyor / Gölgesine uzandığı iğne yapraklı göknarda kozalakmışcasına mutlu olabilmeli insan arada sırada da olsa yaşıyorum diyorsa... Yalpalaya yalpalaya koşan ayyaşın peşi sıra göğe kurşun sıkıyorum Elbette magandası bol iklimlerde bende yavaş yavaş kafayı yemekteyim... Yüzünde sivilce çıkınca Sanırım ben nazarlardım kurşun mu döktürsek anneciğim diyen uzun bacaklı Barbie Metrekareye üç ölüm düşen şehirleri kulak arkası ediyor... Güzel olmak günah değil Aptallığının hesabını verebiliyorsa her insan sevilmeyi hakeder Evet burada biraz Ekmek Şarap Sen ve Ben esintisi estikçe eskiyor eskidikçe hatırlamak zorlaşıyor zorlaştıkça hatırda kalan kıymetleniyor Şunu sakın unutma Ölünce değerlenen tek şey insandır... Ben ne zaman Gönül dağını dinlesem gözlerim yaşarır Unutulmaya yüz tutmuş bir dil gibi artık insancasına yaşamak yaşatmak ve sevdalanmak Devrik cümlelere sığınarak yazılır bazen şiir içimdeki depremin yankısı sağır ediyor beni Baba çok fiyakalı bir hastalığa yakalandım diyor Ve ölüyor Kazım Ben çay koyayım mı diyorum Radyasyonsuz gitmiyor bu meret diye yüzünü buruşturuyor rica etsem bir doz Çernobil alabilir miyim oradan... Bu toprağın çocuklarına kolay ölüm yok diye inliyor altımda ki Alacakaranlık kuşağı tadında bir kentte Kuşluk vaktine sığınırken yakalıyorum gölgemi... Gölgesinden korkan adamlar kadar olamadık ya bir ona yanıyor ara sıra yüreğim yoksa bunlar hep angarya... / Gölgen gölgeme değse ellerim terleyecek biliyorum diye başlıyor şiir ve özledim diye bitiyor / |
Ne desem şimdi gecenin bu saatinde. Eskiden bilgisayardan okurdum şiirleri, düşünürdüm. Şiirle sürüklenridim, şairi sürüklerdim ardımız sıra. Bu telefonlar hepten bozdu havamı. Ne düşünmeme izin veriyor ne de uzun uzun söyleşmeme şiirle.
Selam ile..