Tırtar / Av
av dedindee,
bir sabah kar sepeledi ince ince iki gopil deliğannı; agam ve ben, bir gırma çifte agam “iz avı” dedi, “topalak yeyelim tam da mevsimi” azık falan almadı tabi çifte omzunda, guşandı iki donuz sıkılı harbiyi ne zamanki Güneyi’yi aşdık, artık köy görünmez oldu çarşakdakı goca bi daşın depesine baş gibi kütük koydu bana sıkdırdı tüfeği, yatarak üç defa nişan alsa da tüfek depmiş mi ne, çocuğukana Musdukoğlunun tüfeği sıkmışlarda oradan düşdük bir davşanın izine, gölyerinden, ver elini Mullapakdepe dağ-bayır düz dolandık, çalıya daş attı, elim tetikde ha şunda de bunda Köy Tarlasına indik vardık taşın yüzünden yol bulduk, Kayasekiye tırmandık Akçeşmenin altından, Killik Gediğinden aşşaya ordan Payamdaşın altına, Zırtlan deresinden Kayacaağılın sırtlara iz peşinde inividik Hüyükden , taa Karaçalıya derken Hatıpadasına yürüdük buz üstünde yaylımateşi açtırdı bana, kıyıdaki meke sürüsüne kendine iş edindi vurulan mekeleri toplamayı basmasıyla göl üstündeki buz bir uçtan bir uca çatıradak yarıldı mı! bereket ayağının biri kıyıdan yanda kalmıştı belli ki guvatlı bir nefesten hayır dua almıştı tüfeğin dipçiğinden kavradı.. “-verilmiş sadakamız varmış” diye huşuyla dua üstüne dua kendimizi bulduk Köprübaşındaki, Çamırlıktaki tollarda bir kırıntı ne mümkün, ayazlamış küçük bir acı soğan “gardaş payı” dedi, ömründe bir defa gardaşça paylaştık geçmese de boğazdan, güç bela köy yoluna ulaştık, tüfek ikimizin elinde gardaşça! beklesek, bir taraftan da akşam olmak üzere “iki su bir ekmeğe bedeldir” dedik avuç avuç kar küteledik birbirimizi bekleyerek bir taraftan da ümidimizi tüketdik çare yok, yol yokuş, tüfek ağır, emekleyerek gidilinecek gibi değil yavan hatta yanık da olsa badılcan, fasille kurusu reddedilcek değil yemin etti “yecen” ne gelirse sofraya “korkma bekle” dedi, “köye gideyim, yardım getireyim” korkdu yalvara, yalvara yukarda beni bekledi sövdü köye gelmeyen arabalara, traktörü olanlara “dinlendirik” “elli adımda” dedi, durdu kırkbeş adımda ben saymaktan çoktan vazgeçmiştim aslında neçeden sonra Akyoldan köy göründü, derken bir traktör sesi gelene “neyeyse?” eyvallah edip binmedi, zaten tüfek keşiği de bendeydi köyaltında ebem, sol elinde çıkısı, sağ eli gözüstüde uzakları taramaktaydı el etdi, durdurdu “-Süleymeni görmedin mi” “-geliyo ebe” dedi Vale Durmuşu, ebem benim ve tüfeğin farkında değildi evi sarmıştı kesif bir badılcan kokusu, agam da gelince sofra kuruldu gözleri dolu, elini bir kez sundu, arkasından gene su! DİPNOT topalak: tavşan eti ince bulgurla halledilerek hazırlanan acı biberli (salçalı köfte ya da) tarhana kıvamında yemek hüyük : yığmatepe şeklinde mezar, tümülüs |
Akçeşmenin altından, Killik Gediğinden aşşaya
ordan Payamdaşın altına,
Zırtlan deresinden Kayacaağılın sırtlara
iz peşinde inividik Hüyükden , taa Karaçalıya
derken Hatıpadasına yürüdük buz üstünde
yaylımateşi açtırdı bana,
kıyıdaki meke sürüsüne
Avcı;doğada yaban dolaşan, özgürce uçan canlıların canını almak
olduğu gerçeğini görmezden gelerek; aşırı yorgunluğa katlanarak,
hayatını tehlikeye atabilecek durumları ve eli boş dönmeyi kabullenmiş.
Avcılar,içlerindeki o önleyemedikleri öldürme tutkusuyla yüzleşmekten,
nedenlerinin ortaya çıkmasından kaçınırlar; insancıl ve doğacıl görünmeye
çalışırlarken yaban hayatının da kökünü kazırlar.Ve yalnızca içinde avlanılan
bölge gerçek yabandır.İnsan orada, insanolma durumundan uzaktır.
Avcı avcıdır, av avdır değil mi.? Saygıyla.