uçurumdan bozmasoyunup kutsal sandığım hezeyanına, tutulmamalıyım bağrımdaki aşüfte yalnızlığa. çağcıl rus ruletleri oynamamalıyım kadınımla. bin kere tetik düşürmeliydim yine de, içimdeki olası zindanı kurtarmaya, ağlamam gerekir belki de, kündeye getirilmiş bütün aşklarıma… bağışla beni, öyle bir tokat ki şimdi, yüzümün cenderesinde kirli şehir uğultuları; hep bir kuytuluk arayışı var bakışlarımda kargacık burgacık da olsa! -sızlamış kaburgamda izi kalmış erozyonlarım, katmer katmer uçurumdan bozma yar’larım- ben bu mavilikler içinde kaç kıçı kırık su yuttum, en tuzlusundan ne denizler yakaladım, gecelerin katran koynundan. paslı demir yığınlarının asbest solukları, okyanusumu aldı, tuzunu hançereme çaldı, kara boğazıma saplandı yutkunamadım... avuçlarımda devasa bir çavlan eriyor şimdi, az kaldı görüyorum ölümün usul usul geldiğini ikircikli beynimin şaşı dehlizlerinden; babam; -beni bir şiire sakla!- hidayet dal/Can Sokağı Lambaları |
az kaldı ölüyorum.
görüyorum
ölümün geldiğini beynimin şaşı dehlizlerinden
baba;
beni bir şiire sakla!
Sözün bittiği zaman sanki muhteşemdi kutluyorum tebriklerimle..
Kaleminiz daim olsun...