Yüzsüz yüzler
hangi dilde okunursa okunsun
ezan silâhların duldasında canlı kalmaz çocuklar, ölür dinler Tanrı huzuruna almaz katilleri divanına kilitler yüzlerinden sıyrılmış yüzleri; yüz yok yüzlerinde hangi aynaya baksalar kırılır ayna ellerine silâh verilenler silâh alanlar, tüccarlar, insan avcıları ve sınırları sonuna dek açanlar boğazlarına değin kana batanlar nasıl arşınlarlar yolları yollarında ’ bir yol ’ olmayanlar. masum çocukların yüzünde son hecelemelerin izi ya-şa-ma-lıy-dık bize dokunmamalıydı bu çağ zembereğinden boşalmış kulakları sağır edercesine, bağıra çağıra öldürülürken insanlar insanlık çalmalıydı bütün davullarını zillerini, klâksonlarını dur demeliydi bir yerde bu rezalete senin çocukların gürbüz, kanlı- canlı uzakta silâhlarının sesinden en az vicdanın kadar kirliyken alnın senin sokakların uzak insan cesetlerinden sen nerde yaşıyorsun batı nerden çalıyorsun güneşi doğudan mı? arap baharı arap kışına döndü, arap saçına doğuya yetmiş yedi kez gidip gelsem ne çıkar batı doğuya yürümeye, sürmeye azmetmiş birbirine kırdırarak insanları ve çalarak çanları zaferiyle kullanarak minareleri! nasıl kuruttun aklın damarlarını nasıl bakıyorsun söyle yamyam ruhunla çocuklarının yüzüne kaç kez değiştirdin yüzünü bu taktığın kaçıncı maske bu kaçıncı kez çanları kendine çalman!.. 18. 10. 2012 / Nazik Gülünay |