'eskişık'eskiden olsa, bazı kelimeleri daha rahat söyleyebilirdim senin için bir ’ş’ de fazla artık Afrika masallarına inanabilirsin, do ile re arasına sığdırdıkları yalanları olan batıdan yalnız ahlâkı es geçmek istemiyorum, mercimek çorbasını ekmeği semaverinde çayı gülüşünü yalnızlıkla büyür her insan buna dahil yaşlılar, bir sormalı, erkenden göçenler şanslıdır biraz acı bıraktığı bir kenara otuzunda kadınların cennete gitmek isteyeceği bakışları vardır o tuza daha çok var, tekrar yanaklarını yakmaya şirret bir sızıyla için dağlanırken ben kaotik çöplerin, soğuk izmaritlerin arasında göğsümü tırmalayan kedilerin ağzından öperken seni anıyorum bir hazzın ardı sıra çok yükseklerden düşüp, kırmaktır bu biraz hayalinde tutabildiğin dünya eteklerinden öylece dökülür de -sen inanabilirdin bana sormuyorlar zaten ellerimin derdini çok uzak gibiyim de kendime sesimin zayıfladığı yer de hayaller başlıyorsa bir o kadar hüzzam, karanlık adamı ediyor cüzzam çıplakken daha doğru söylüyor kalbin kaç kere çarptığını bilmeden, göğsünün arasındaki o derin izdir seni gerçekten koparan çekip gidemiyorum da ellerim diyorum, saçları uzuyor rüyalarımın kıvırcık bir huydur, gelip geçenlere baktığımı bilmesinler ince bir gurur yapıp, tekrar kalkıyorum açık, daha açık, daha ne kadar açık olabilirdi içtiğimiz zehir zeytin suyuna ellerini banıp öpsem ellerimi görmediğin yerden sıryüzüme çıkarırdım boynundaki sonu betonlardan kurtulamıyor hiçbir şehir ağaçlarıma iyi bakan çocukları çıkarıp mahalleden izbe bir resme ortak etmişler eskiyi yalandan da olsa ağlıyorsam iyi ki yoksunlar başlıyor teselli etmeye beni buradan da çıkamıyorum ’ş’ den başkasına izin vermiyorlar nefes nefese oksijeni arayan karbon yasasında liyakat makinesinin son çıktısına muhbirler yaklaşıyor saat beş olunca bir gün ben de öleceğim ve ’eskiden biri vardı’ diye başlayacak bazı acıların |