Tırtar / Cami
Macar odasının merdivenindeki
simetrik “öküz başı”nı babam bulmuş Bulca’dan bizim kağnıyla getirildi Yukarı Çeşmedeki öküzbaşlarını gurna yanlarına Hacı Apdılla koydurmuş eski camiye çıkan yolları Arif Hoca, kademe döşetdirtmiş Eski Cami yanında tahta minare, dellal ünneneceğinde , bir de ezan okumak için; merdivenle çıkılan şerefe girişinde dut ağaçlı bir bahçe, hemen girişteki; dik, yamuk, basamakları gıcırdayan tahta merdiven tahta tabanlı mahfile çıkar ramazan aylarında ön tarafı eski namazlıklar gerilen daracık iki saflık bu bölümde teravih namazı kılar kadınlar herkes dağıldıktan sonra inerler bin bir zahmetle yuvarlak soluk cam göbeği zeminde siyah kûfi eski yazılar Kıble tarafında Allah (c.c.), Muhammet (s.a.v.)le karşılıklı yan duvarlar Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali’yle süslü idi mimberin kıyılarında ayet, üstünde besmele tavan tahtalarında yağmurda “akmış” izi tam ortada iki ağaç direk, hutbe girişinde Hecazdan gelmiş geyik boynuzu arka duvarlarda vazo içinde sözde karanfil ve lale caminin sundurmasında köyodası, bir odasında da imam oturudu alt girişte ayakkabılık yandaki odada büyük bir su motoru. yeni cami uzun süre bezemesiz dört duvar eski-yeni, uyumsuz, eçiş-bücüş halılar ölenlerin hayrına serilenler, Almanya’dan getirilenler açık pencereden girilip, götürülmüş eski seccadeler, bilmem yalan bilmem essah “-hoca” dediler yıllardır imam yok diye şikayet ettiler “fesuphan Allah” yeni caminin bezemesiz duvarları Artvin’li öğretmeni bezdirmiş olmalı Muzaffer Sağır, duymazdan, görmezden gelmemiş sadece okulla ilgilenmemiş yaz tatilinde bile ne Yusufeli’ne, ne İstanbul’a gitmiş köyün camisini bir güzel, motiflerle süslemiş gönlünce dilediğince elinden geldiğince Hecaz’dan gelmiş halılar Alamanya’dan avizeler Mustafa Kaya’dan dini kitaplar cenaze sahipleri verirler ölenin “altıma-üstüme” diye ayırdıkları üstüne örtülen halıları belli bir yaştan sonra “kefen parası”ndan başka hazırlıkları “-nolur-nolmaz kimin önce geçte(ği) belli olmaz ölmek var, ölememek var yarına çıkıp-çıkmayacağımız belli mi, deği(l)! vadesi dolan gediyo vaktı-sahatı gelen gediyo, sırası gelen deği(l) bu dünya fani, yalan deği(l) insanlar yalan gelen gediyo dünya dediğin bi han gonup-göçen insan” “-Macar Odasının ayak daşını düzen , (y) Okar(ı) Çeşmedehi daşların yüzündeğni yazan senin-benim gibi insannar değimiydi nerdeler, hani nerde o i(n)sannar kemikleri bile garışdı ğetdi toprağa değil mi emme o daşlar hala orada, ordada galacaklar yövm-ül gıyamete ğadar demek ki! daş da olsa bişiyler düzmeli insan geriye bişiy galmalı insan olandan” DİPNOT kurna: oluk, musluk kasdedilmektedir. kademe: taş döşeli yol, arnavut kaldırımı olmasada dellal : tellal, ahaliye bir şeyi haber veren kişi, ancak köyde bu kişiye de bu olaya da dellal denilmekteydi dellal ünnemek : satıcıyı ya da yeni bir durumu köylüye haber vermek tellal : herhangi bir şeyi, olayı veya bir şeyin satılacağını halka duyurmak için çarşıda, pazarda yüksek sesle bağıran kimse, çığırtkan düzmek: bir eser vücuda getirmek, üretmek, bir kaş nesneyi daha yararlı olacak şekilde bir araya getirmek |