FEDAİŞiirin hikayesini görmek için tıklayın BÜYÜK DEVLET ADAMINI ÖLÜMÜNÜN 4.YILINDA ANIYORUZ.
Rauf Raif Denktaş (27 Ocak 1924, Baf - 13 Ocak 2012,Lefkoşa), Kıbrıs Türkü, siyasetçi ve yazar. Denktaş,Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanıydı. Rauf Denktaş 1,5 yaşındayken annesini kaybetti. Babası hakim Raif Bey’dir.[2]Anneannesi ve babaannesi tarafından büyütülen Denktaş, 1930 yılında eğitim için İstanbul’a gönderildi.Arnavutköy’de ilkokuldan liseye kadar eğitim veren Fevzi Ati Lisesi’nde yatılı okumaya başladı. Ortaokuldan sonra Kıbrıs’a döndü ve 1941 yılındaLefkoşa İngiliz Okulu’ndan mezun oldu. Mezun olmasının ardından Fazıl Küçük’ün Halkın Sesi gazetesinde yazılar yazmaya başladı. Daha sonra bir süre Gazimağusa’da tercümanlık, mahkemelerde memurluk ve İngiliz Okulu’nda öğretmenlik yaptı. 1944’te hukuk eğitimi için Lincoln’s Inn’de okumak üzereİngiltere’ye gitti. 1947’de adaya döndü ve avukatlığa başladı. Sonraları savcılığa geçen Denktaş, 1956 yılında başsavcılığa kadar yükseldi. 27 Kasım 1948 tarihinde Kıbrıs Türklerinin düzenlediği ilk mitingte Fazıl Küçük ile beraber hatiplik yaptı. Halka ilk hitabını bu vesileyle ve 24 yaşındayken yaptı. Türk cemaatinin iki önemli ismi Faiz Kaymak ve Fazıl Küçük arasında arabulucu rolünü üslenip, toplumun çıkarlarının takipçisi oldu. Faiz Kaymak’ın teklifi ve Fazıl Küçük’ün tasvibiyle Kıbrıs Türk Kurumlar Federasyonu Kongresi’nde başkanlığa seçildi. Savcılık görevinden emeklilik hakkını kazanmasına altı ay kala, İngiliz yönetimini zorlukla ikna ederek istifa etti ve cemaat sorunlarıyla uğraşmaya başladı. 1949 yılı yaz aylarında avukatlık yapmaya başladı. Yine aynı yıl Aydın Hanım’la evlendi. 1955’te terörist bir hüviyete bürünen Enosisle mücadelede ve EOKA karşısında Kıbrıs Türklerinin direnişine yön veren Denktaş, 1958 yılında hükümetteki görevinden istifa etti. Arkadaşlarıyla 1 Ağustos 1958’de Türk Mukavemet Teşkilatını (TMT) kurdu. 1958 yılında Rum tedhişçiler, Türk köylerine saldırınca, Türkler de bu olayları protesto etti. Zürih-Londra antlaşmaları öncesinde Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş, Ankara’ya Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile görüşmeye gitti. Bu görüşmede Denktaş adaya Türk Askeri gönderilmesi teklifini dile getirdi. 1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları ile, 1960 Antlaşmaları ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın hazırlanmasında emeği geçti. Aynı yıl Türk Cemaat Meclisi’yle İcra Komitesi Başkanlığı’na seçildi. 16 Ağustos 1960 tarihinde 650 kişilik Türk Alayı Magosa Limanı’na ayak bastı. 1963 olaylarından sonra Denktaş temaslarda bulunmak üzere Ankara’ya gitti. Temaslarını tamamlayan Denktaş bir sandalla Kıbrıs’a geçti ve Türk direnişini örgütlemeye başladı. 1964 Londra Konferansı’ndan sonra Makarios tarafından istenmeyen adam ilan edildi. Yeşilada’ya girmesi yasaklandı. Gizlice Erenköy’e çıkarak savaşa katıldı. 1967’de adaya gizlice girerken tutuklandı. Yoğun girişimler sonucu Türkiye’ye geri verildi. 1968’de adaya giriş yasağı kaldırıldığından Kıbrıs’a döndü. 1970 seçimlerinde Türk Cemaat Meclisi Başkanlığı’na seçildi. 28 Şubat 1973’e kadar Kıbrıs Cumhurbaşkanı Muavini ve Kıbrıs Türk Yönetim Başkanı seçildi. 1974 Kıbrıs Harekâtı’nın ardından 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin ilanından sonra devlet ve meclis başkanı görevlerini de yürüten Denktaş, anayasa uyarınca 1976’da yapılan ilk genel seçimlerde devlet başkanlığına seçildi. 1981 yılında ikinci kez devlet başkanı oldu. 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanından sonra tekrar cumhurbaşkanlığına seçildi. 22 Nisan 1990’da yapılan erken seçimde ikinci kez cumhurbaşkanı seçildi. 1995’teki seçimlerde de cumhurbaşkanı seçildi.2000 yılındaki seçimlerde %43.67 oranında oy aldı ve seçim ikinci tura kaldı; ama ikinci tura kalan diğer aday olan Derviş Eroğlu’nun çekilmesi üzerine seçimden galip olarak çıktı.[5] 2004 yılında BM genel sekreteri Kofi Annan’ın Kıbrıs Sorunu’nun çözümü için hazırladığı Annan Planı’na karşı çıktı,[6] buna rağmen plan Kıbrıslı Türkler tarafından kabul edilse de Kıbrıslı Rumların reddetmesi üzerine hayata geçmedi. 17 Nisan 2005’te yapılanCumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmayan Denktaş, 24 Nisan’da göreviMehmet Ali Talat’a devretti. Politika hayatı yanı sıra, aynı zamanda yazar kimliğiyle de önemli bir şahsiyet olan Rauf Denktaş, 1985’in son aylarından bugüne, Yeni Asya Yayınlarıarasında çıkan kitapları bulunuyor. Ayrıca Denktaş, çok meraklı bir fotoğrafçı özelliği ile de bilinmekte, fotoğraf makinasını elinden bırakmamaktaydı. Rauf Denktaş, Halkın Sesi gazetesinde yazılar yazmakta ve ART isimli televizyon kanalında Pazartesi günleri Denktaş’ın Gündemi adlı, görüşlerini anlattığı programı sunmaktaydı. Ayrıca Kurtlar Vadisi dizisinde kendisini canlandırarak konuk oyuncu olarak yer almıştır. Rauf Denktaş’ın cenazesi, defnedilmeden hemen önce Cumhuriyet Parkı’nda 8 Ocak gecesi organ yetmezliği teşhisi ile Yakın Doğu ÜniversitesiHastanesi’ne kaldırılan Rauf Denktaş, tedavi gördüğü hastanede 13 Ocak 2012 tarihinde 88 yaşında vefat etti. Vefatının ardından Türkiye ve KKTC’de ulusal yas ilan edildi.[7] 17 Ocak 2012 günü, yapılan devlet töreniyle Lefkoşa’daki Cumhuriyet Parkı’ nda defnedildi.
Zeytinlerini dökmüş ağaç
Saçılmış kalmış yeşil zümrüt taşları en körpe dalını kopartmış Tutuşturmak için beyaz güvercinin gagasına Yeşil yakut zeytin ağacı altına saçılmış... Beyaz güvercinin ağzındaki zeytin dalında barış... Ellerinde kırmızıbeyaz desenli bayrak Avrupada dolaşmaya çıkarlar: “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır,” diyerek haykırmak için... Adı: Rauf Denktaş. Atılmış en öne, koymuş başını ortaya... Gökler aydınlanarak selamlamakta mezarının taşını, bilinir ki, bu fedai kendini ülkesine sunmuştur… Haykırılır: "NUR İÇİNDE YAT FEDAİ! MEKANIN CENNET OLSUN!..." meçhul bir avuç kime ait, zeytin toplar çeyrek ekmek arası; rest doldurulmuş haykırışlara,sadece doğrular sığar; tok karınla alınan hükümde kendini kendi asar... kimdir idam hükmünü dillendiren? kimdir ziyaretçisi kabul edilmez zindanlık? Doğu Perinçek? Mustafa Balbay, Tuncay Özkan? Bunlar serseri birer kurşun değil Beş bin yıl evvelden hüküm kesmiş yargı : yaratılan kaygı olsalar gerek... İlk kez olmuyor bu, daha kaç kez kalemimizi kırdılar, defterimizi yırttılar; tarihçemizi fırtınalar yazdı, savurdu, attı, ayakta duramayanları; bize kalan başımızı dik tutmaktı. Başaramasaydık, onurumuz kırılacaktı ve, resimlerimizin boynu bükük kalacaktı… Yarınlara gebe belirsizlikler içinde, yenmeye hazırladıkları bu halk, yendikleri gün çıkarttı kahramanını… Barikatlar kurduk yollara, Tüfeklerimizi çattık kaşlarımız gibi, Dağlara, önümüzde dizleri üstünde çöktürerek, başardık elbette hep olduğu gibi… Onurunu koruyabilmişsen biraz, başını dik tut sen de, benimle konuşurken, kin gütmeyiz, sapık amellerinize direnmiş kahramanız biz, sizinle aynı amellerle yaşayamayız. Onurlu söylemlerle kaldık ayakta, senden “aman” dileyene elin kalkmasın der bizim atalarımız, bu ruhla, sizin soysuz ruhunuzu aşarız… Galip çıkmışız savaşımızdan, aydınlığı karanlığa tutarak hız katalım aydınlığa… Binlerce şehit vermişiz bu uğurda, darbe yemiş yaralıyız, devrim uğrunda çok ağır bedeller ödemişiz. Oyumuzu devrimden yana kullanmışız, bu davada kararlıyız, selamım kavilimdir sağ kalmış yoldaşıma, Devrimimiz evrim olsun bu halka! |