ÖLÜ SEVİNÇLER...
Gün, kısrak ve devrik acılara yükledikçe rahmeti
Ve tedirgin lehçemde çöreklenen tortusu Ölü imgelerin… Hanidir medet umduğum, gönül koyduğum O zimmetli katran gözlerine hasret koştuğum Ve güdümünde ucu kırık pergelin. Nazenin tınısı o devingen belleğin, Bir ucunda gölgem ki sarkacı kırık hepten Tüm koşullanmışlığı arz-ı endam ederken Gönülsüz notaların, Dizlerimi kırıp da dayamışken başımı rahmine Toz bulutlarının, bir bir peyda olur Ölü sevinçler ta ki dilimde o kekremsi tat Ve günü birlik teselliler kadar akla zarar. Ümmeti kayıp bir şehir iken aziz ruhların töhmeti Kadar asılsız mı yoksa şu ölgün yılın son vuruşu: Demli acılar ezelden, tesellisi yürekte saklı Mecalsizliğimin yortusu, gıyabında merkezin Döne dolaşa rahvan adımlarıma şart koştuğum. Zaman mı suçu yüklenen, gönül mü gıybeti edilen Belki de hiçsizliğimin yüzüne hürmeten Taş kesmiş kalpler nazire ederken ömre Kavşağında gömülü aşklar iken rast geldiğim Belli ki yokluğunun tecellisi şu kaypak cümleler: Ne bir nazire ne bir menkıbe: Altı üstü satılmış ruhların hepten inik kepenkleri Yine de asılı tehditler uçuşurken havada. Meylettiğim dirayetsizliğine çelme takan lehçelerde O tutukluk haricinde tutuklu kaldığım Bir ömrün penceresinde aşka şart koştuğum Ölüm kadar başa bela bir zikir. An’ın o raptiyeli ve münafık dokunuşu kadar zalim midir yar, Yâd ettiğim aşkı zimmetliyken ezelden, Tevekkülden ibaret şu hoyrat ömür. İkbalini temsil ettiğim gönülsüzlüğümde teğet geçerken Evrene belki de vakıf olduğum sevginin tekelinde, Haczine meylettiğim sırdaşlığına biçtiğim kılıfa Emsalsiz bir dokunuşla serildiğim boydan boya: Hepi topu bir metre kefen: Yarı gelinlik yarı gurbetlik mademki çıktığım yolculuk. |