hoş geldin
öyle zifir
öyle karanlık öyle zindan yüreğimi katran katran işleyen bu hayatıma hoş geldin sana yüreğimin üstüne yemin ederim ki yüreğimin tek sahibisin ve hayat senin varlığından farklı değil benim için özlemekle ölmek arasındaki o ince çizgi gibi üşümekle korkmak gibi düş görmekle nefesini koklamak gibi mavi gibi bulut gibi yağmur gibi bir yağmur damlasında ikimizin ıslanması gibi şimdi şiirlerde sarıldım sana sadece şiirlerde aynı şehrin sokaklarını adımlayıp aynı şehirde nefes alıp aynı şehirde karanlıkta kalmak gibi belki zaman bugün değildi belki zaman yarında değil belki ertesi günde değil ben zamana değil ben sana sarıldım karanlık ve yağmurlu bir şehrin sokaklarında düşlerimi küçücük göz bebeklerinin ortasında kirlenmiş bir kenti yıkayan yağmur gibi anadan doğma tenimi kirinden arındırıyordu ve o zamanlar o küçücük göz bebeklerin bile zifir yüreğimi aydınlatmaya yetmişti ve ne kadar kapanmamış yaram varsa hepsini kapattı gözlerinin ışıltısı saçlarına dokunan rüzgarı bile kıskandım söylemeye çekindim sustum içine kapanık yetim bir çocuk gibi oysa ne çok okşamışlığım vardı saçlarını parmaklarının titrekliğinden dudağının çatlamışlığından yüreğinin yarasından sevdim seni hoş geldin sonbaharın döktüğü yaprakları yüreğimin orta yerinden göz yaşlarınla yaşata bilirsin ibrahim dalkılıç 03/01/2016 22:45 izmir |