dur, biraz daha dur ne olur dur şimdi üşümüş olabilir kolların, vakit yorgun bir akşam üzeri kapıdan kaç kapı çıkılır da gidilir bilemezsin insan kendi toprağına gübre olsun diye büyütmez her huyunu ve de urunu hayatlarına dair aptallıklar yapan dışarı, onların olsun hiç duymuş muydun hüzün çorbasını, iri taneli umut pilavını bunları mesela, hiç kimse söylemeden bulabilir, ilk biz duyabiliriz kapat o kalın kitapları gözlüğünü kapat açığa vurulmayan bacak arası fısıltılarını sırların da amacıdır kapanmak ya, onlar anlatılsa da olur suya sabuna dokunmadan mutlu mesut gezinsin insanlar beyaz tişörtleriyle caddelerde hislendim mi nedir, bizim hayatlarımızın bir esprisi de olmaz koskocaman şehirler inşa edişlerine bakıp insanların, onlara güvenebilirim de demiyorum zaten ben açığa vurduğum kendimi de sevmiyorum kendimi, biraz sevsen diyorum, insanlığın kadar, saat dokuz mesela, tam dokuz alt komşulara göre aslında biz hiç yokuz, onlarda bizim için bu ne tehlikeli bir gülümseme, ezberlemeye çalışıyorum, yetişememeye korkuyorum
yaşlı bir adam sonbaharda portreye bakıp sakallarını tarıyordu yanındaydım, bana geçecek diyordu bunlar, sonra matem sayılır, ölmeden önce bir gün sanat dedi; efemine , fazlasıyla iç içe olma, podagra, başarısızlığı sahiplenme ne büyük sanatçıydı görmeni isterdim görmesini isterdim gülüşünü örneğin senin, akşamları daha bir çıplak ve sakin kar tanelerini yutmadan dilinde sonsuza kadar tutacak büzüşüp duran sessizliğini bunları yazmanın da seni kutsamak olacağından olsa gerek büzüşüp duran ellerin daha yumuşak enlerin kan tutuyor boğazımı, çekiverirken sen tülünü yüzüne
damlıyor an. kestirmeden gidilecek bir yol olsa, yüzünün izinden giderdi serseri ulular ben bunları sen yokken de söyleyebiliyorum heybetli bir kanın ruha kına niyetine çekildiği davet doğuruyorsun taşlar kadar soğuk bakışlarınla çekmecenin ilk gözünden duruyor olmalı artık hiç giyilmeyecek karmaşalar belki de bir başkasına gülüyorsun
mısır ununa batırdım parmaklarımı. yağ kızgın, televizyon olabildiğince kapalı ve oda soğuk dişsiz bir goriot babaya anlatıyorum bunları
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
'amiss' şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
'amiss' şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Türkümüzü bi koyalım öncelikle yukarıya sonra hüzün çorbası umut pilavı. ah yanına bide vuslat kuru fasulyesi olsa bansak bansak yesek ekmeği yenilen bişey gibi sanki bunlar hep. yiyip bitiriyor bizi
komşular komşuluk. apartman boşluğuna daha yakınız bazen üst bazen alt komşumuza göre bir ortası yok ya çok uzak yada çok yakın olup her işimize burun sokuyolar.
Ne şehirlere nede o şehirlerin büyük binalarına dayanamıyorum. Bide sürekli şehirden şikayet edipondan uzağa gidemiyorum. en büyük paradokslar bunlar galiba.
ve onun elleri ve gülüşü. belkide ne elleri güzel nede gülüşü asıl güzel olan yüreğe akla ve dediğin gibi libidoya düşüşü bunlar birbirinden ayrı olmaz genelde.
mısır unu ve balık :) yarın bi hamsi yapayım ben mısır unlu
Libido yitimi sayamam dönüştürüyoruz bunu bir şekilde dışa vurmal gerekiyor. sadece cinsellikle alakalıda değil var etme içgüdüsü ölümsüzlük arayışı. zaten üreme eylemide herşeyden önce nesli devam ettirmek için. soy senden bir parçadır.
yalova ve araplar bir aradadır bilirsin.Emir Bayırı Termal Çınarcık gibi yerler bol bol onlara peşkej Termale doğru bi oteller yükseliyor görmelisin. Doğa nasıl katledilirin canlı örneği adabıyla yapılmayan işler bunlar. depremden sonra yarım yamalak kaldı ana şehir Yalovanın merkezi. Bide misal trafik yalovada trafik olurmu deme oluyor Feribot giriş çıkış saatleri hele. Ve binalar azda olsa artık Yalovada da var küçük ama etkili. Özellikle pazar yerine komşu bi avm var görmeli...
Kristalin patatesi hala güzel ama onlarda uydu sisteme. gerçekten pahalı bir şehir oldu Yalova. Türkü işine gelince Türkü yok malesef çok nadir var türkü çalan yerler. ya çok modern ya çok arabesk takılıyorlar. Yalova adına en çok üzüldüğüm yer deprem anıtı... öyle şeyler oluyor ki
sanat bir libido yitimi midir, yoksa gerektiği üzere her daim baki olacak değişik hüzünleri ayrıca bir hormonsal olarak mı algılıyoruz..
geçen seneden sözü vardı. komşum en son helva verdi almanyaya uçmadan. iyidir komşular :)
bilemedim. aslında yalova da o kadar büyük bina yok, seveceğin tipte. bir de şu türkü mesela, kristal da ya da donanma da çalsa forsları bozulur mu gençlerin :)
kendimle aramızdaki uzaklığı hissettirdi.hiç kuşku duymuyorum artık olabildiğince uzağım.