Tırtar / Düğün
çalılar bir orda, bir burada
eski yollar boyunca badem ağaçları -birbirine keymiş- Karşıbağ’da, Damyeri’nde, anlar boyunca beyazdan pembeye bir çiçeklenir var ya baharda tozpembe dedikleri bu olmalı düğün-bayram herhalde göz alabildiğince beyaz aralardan başını uzatmış pembe, birkaç da sütyanığı renginde buğulu “çatalpayam” olmalı belli.. yıl bereketli gelecek bu yaz yaşayacağız inşallah bolluğu baharda “payamlık”lar beyaz arada bir olabildiğine pembe haydi arılar işbaşına haftasına varmaz ağaçlar silkinir Arpalıkta nadastaki tarlalar çiçeklenir çok sürmez rençber düşer öküzlerin peşine otlar kaybolur, pulluğun gerisinde tarlalar belenir, toprağın karasına Karşıbağda, Tollardanyüzde, Kocadüzde çok geçmez göz anlayana kadar tek yapraktan süğmeye başlar arpalar buğdaylar da diz boyu olunca kılçıklanır yeşil tarlalar sütlenir altın olası başaklar kızarır gündönümünde yığın olur, harman olur tınaz olur savrulur çeşme başlarında çuvallar tertemiz hatılların başına boşalır, suyun yüzüne kavsık, kurnadan yıkanmış buğday kalburla çuvallanır bir çuval da gölle kaynatılır dam başlarında, kıl çullar üstünde serçelerden “huy-haa! ”larla korunarak kurur değirmene gidecek ekmek-aş olası buğdaylar.. ne düğünler var.. güz’e bereketli olsun *** ince elekle ayrışır kepeği, tirkilerde hamur (gelinler beşibiryerdeli) yenler çemrenir, yunrulur cangır-cungur.. cangır-cungur…. konu-komşu uğrar ekmek edenleri değiştirir keşik eder tandır ateşinde pişirici iki bezele iki senitde yarışırcasına oklavalar bilezik şangırtılı şiş sacdan alıp,bir ustalıkla tandır alevinde demlemiş hafif göynütmüş ekmeği gelsin düğün-derneği **** dernek olur, ikindiden çıkanlar buyur edilir.. kahvede oyunlar boşlanır cemaatcak oğlan evine gidilir rüzgar alan, yoldan yandaki görülecek köşeye, bayrak asılır, tüfek atılır ikindi lokum yenir, dualar edilir düğünümüz başladı işareti, ertesi gün; gençlerden, eşekler yükü düğün odunu kazanlar altına, pişsin düğün yemeği koşturur, yükleyen eşeğini tutar düğün evinin yolunu en öndeki eşeğin semerinde; sırık ucunda poşu diğerlerinde ardıç pürçeği odunu ilk tamamlayıp; eşeğini yükleyen delikanlı yarışı kazanmıştır, kırmızı poçu onun hakkı bekar delikanlılar arasındaki bu yarış, işin aslı evlenmeye hak kazanmışlığın da beratı analara kıvanç, babalara “hadi gari” ihtarı bir bakmışsın onlarda da başka bir “hüyla” başlamış el içine çıkma torun-torbaya kavuşma elin geçtiği köprüden geçme köyün en güzel kızını alma ağaların, beylerin kapısını çalma adına artık; oğlan doğurmuş analar etrafına daha bir alıcı gözle bakmalılar analar bakar, kızlar oynar bir başka vurur olur, kirkiti halıcı kızlar “-le(n) o(ğ)lum bana baakk etirafda etişgin gız galmayıpbatır” babaya göz kırpılır oğlan ıvgalanır.. sil baştan gözden geçirilmeye başlanır körpe, etişgin, gelinlik kızlar artık daha bir “dıkgatlı”dır, oğlunu everecek analar kaynanalığa adaylar bir diğeri kızını beğendirme telaşındadır diğeri evladının dirliğini, düzenini, torunlarının asaletini önde tutar “kenarına bakıp bez, anasına bakıp kız” alırlar “enik tutulacaksa da asalet” kız verilecekse de.. neminazım “dıkgat et” görümce olacaklar “kızın ağız kokusuna” diğerleri etrafın süprüntüsüne teyzeler laf edişine koğ edip etmediğine halalar yörüyüşüne ebeler giyinişine “anasından evel ahıra alemi geçip lafa girip girmediğine” bakarlar.. beğenmeyeceklerse “aman galçası da bek dar” .. “-gısık boyunnu” .. “-anasından başlayıp yedi sülalesine babasından ileri yedi göbek ceddine mahana bulullar..” hele kız varsa kendilerinde mevzuu bahis kızlar “ağzıyla kuş tutsa nafile hiç biri kendi kızlarına erişemezler, arşı âlada yanına varamazlar..” yengelerden birinden; zapturap oğlanın ağzını yoklar bu sene nişan, seneye düğün daha ne hülyalar, ne hülyalar inşallah evdeki hesap, çarşıya uyar babalar; ayakkabısını daha bir dikkatli giymeye başlar (“-bakarsın oğlan pabucu çakar-makar”) adım atacağı yeri kollar yere daha bir dikkatli basar olmadı oğlanlar hanaya burçak saçar ya da “filancanın gızı da etişmiş” felan diye zarf atar oğlanın ağzı kulaklarına varıyorsa mesele yok yok değilse; konu-konşuda zarfa girecek halıcı kız daha çoook *** ikindiye doğru davul-zurna sesi Göynücek’den Cafaroğlu ya da yeğeni Ali köy çocukları eşliğinde davul çalınır akşama köy kahvesinde toplanılır bu defa ince saz yerini alır “-ela ğözlerini sevdiğim dilbar• sana bir sözüm var diyemiyorum bilmem delimiyim mecnun gezerim sırrımı ellere diyemiyorum helal eyle al yanaktan aldığım el uzadıp gonca gülün derdiğim ince belini datlı dilini sevdiğim gırılsın gollarım duramıyorum” zengin düğünlerinde “tam çalgı ” çalınır çocuklar toplaşır, oynaşır tam çalgıda zurna yerini klarnete bırakır bir de coşar trampet, onlara katılır “-Hacıoğlu Sedet’e Hacıbeyin gızını gelin aldığında tam çalgı çalındıydı, münasip görülmedi ondan sonra” gündüzleri meydanda, geceleri kahvede telaş üstüne telaş, düğün evlerinde aynı çalgıcılar, çalınanlar, aynı oyuncular, oynananlar. ikinci gün kepez götürülür erkekler davul-zurna eşliğinde bir oğlan çocuğunun başında kepez, oğlan yağız bir at üstünde başka bir koldan kadınlar görülür damadın hediyeleri, öndekilerin başları üstünde bir-kaç pullu-tülbentli sini içinde kalabalığın en önünde Kahküllü Hesne onunla atbaşı illâ eli defli Yandan Helime, ve birkaç kişi daha vardır kalabalık kız evine dayanır öndeki kadınlar koro halinde “-Gıcılar gavak gıcılar işte geldi kınacılar”. diğer koldan gelir erkekler ana girişi tutar kız evinde bekleşenler epeydir çömüdenler “hoş geldiniz, safalar getirdiniz” diye ayağa kalkar gelenleri karşılarlar.. tokalaşıp kolundan tutulup ısrarla baş köşeye yerleştirilir oğlan babası yanıbaşlarında oğlan tarafının ekabir takımından olanlar çelen diplerine sıralanmış dinelenler çalıya yaslananlar, taşa oturanlar, çömelenler sa(ğ)dıç tarafından sürüklenir iki dünür meydana davul eşliğinde zeybek, köroğlu, sallama dolanırlar, karşı karşıya gelirler ya da yan yana kısa keserler, sonra iki kişi daha onlardan sonra da iki kişi daha amaa.. Kara(ha)çanın Ali(ih)sanın takkasını yan geyip “Arap oyununda” yalellisi “kaleden kaleye şahin uçurdum, ah ile vah ile ömür geçirdim” Göpleğin Amad’ın Candarması, Zeybeği, eşlik edilmeden oynanır.. bu arada kız tarafının ikramı başlar önce oğlan tarafına tutulur tepsi tepsi içinde ciğara, lokum-bisküi tepsi içinde en büyük oğlan babasının bahşişi dağıtılan cığaradan kulak arkası alır kimi kimi iki Hasgül Püskeviti arasında bir lokumla hanımbudu ardından Ala Mehmedin ceketle oyunu ve Alibeyin köygöçtüsü , başlar, bir curcuna çığlık atanlar kaçışanlar fark etmez seyirci, oynayan herkes bir şekilde iştirak eder urgan ucundaki çuval topundan misafirler de nasiplenirler olmadık zaman davul sesi duyulur, davulcular heyecanla bir yöne koyulur yeni elbiseli kadınlar kenardan düğün evine adamlar düğün yerine doğru gelir, ya da kalabalığa kalabalık da “okucular”a yönelir herkesten tek tek “hoş geldin” “hoş geldin” ler “hoş bulduk, hoş bulduk, hoş bulduk”la karşılık bulur büyük küçük herkes okuculurla tokalaşır, birbirlerine başkalarını sorar “iyi şükür, soranlara selamı var” selam alır, “sen de bi çok selem et” diye selamlar yollarlar ve davul zurna önünde oyunlar yeniden başlar, derken Dervişin Selattin’in “Gongilli”sine bütün gençler katılır.. “ardıç arasında biten budaklar hani gelin adadığın adaklar (amman amman) ünnedim Ayşa diye odayı döşe diye ünnedim Fatma diye gaşını çatma diye ünnedim Güssüm diye sesimi duysun Diye keklik gördüm ağ-ardıcın başında oda yanık yanık öter eşine (aman aman)” peşindekilerle Selahattin, açıldıkça açılır, meydan dar gelir.. seyirciler kaçışır.. ve Tokmacıklı Dudukoğlu’nun takkasıyla güreşi mubarek başından çıkan yağırlı takka değil de izbandut biri, iri-kıyım, atik ve zeki yedi-düvele meydan okuyan üstelik Dudukoğlunu hakir gören bir başpehlivan “-pesdah!” derler, peşrev atarlar, başta açılan meydan hayretler içinde, daraldıkça daralır zaptedebilen zapdetsin pürdikkat kesilir çocuklar Dudukoğlu, paça-kasnak, derken takka çift dalar ardına dolanıp, bastırır belinden sımsıkı kavrayıp takkanın soluğunu keser, ama paçayı öyle bir kaptırır ki adam pes etmez, takka bırakmaz, yoğun tezahüratlar eşliğinde Dudukoğlu teşvik edilir edilmesine de ne çare ses-soluk gider, mecali kalmaz ikisinin de oyun içinde oyun, pehlivanlar tutulur Dudukoğlu terler, takkanın iflahı kesilir ama sonunda Dudukoğlu, ani bir manevrayla ters dalıp kündeye getirir takkaya “-pes” dedirtir toz-toprak içinde ve yorgundur pehlivanlar öylece yerde kala-kalır takka diğeride yorgun ama onurlu ve çılgınca alkışlanır o ufak-tefek Dudukoğlu sanki yedi düvele nam saldılar Dudukoğlu kalkar, takkası yerde sereserpe sol dizi üzerinde, sağ eli sağ dizine sonra diğer eli en yukarıya uzanır ardından gözleri de bir müddet öylece bekler mağrur.. onurlu alkışlanır… alkışlanır Tokmacıklı Dudukoğlu eğilir, takkasını kavrayıp, tozunu alır dizine çarpıp başına tac eder, yendiği pehlivanı sonra da, önceki yerini alır gözler başpehlivanda kalır.. .. bilinirdi, Ali Beyin Tekezortlatması Hacıbe(y)nin Murat’ın her düğünde çalgıcıları bıktırması, tahta gaşşık verdiler mi dümbelekçiye "şakuduk-şukuduk" ortalık yıkılır. Ümmet gaşşıkların saplarını vurur birbirine netçede gaşşıkların sapı kırılır. anlayamam niye.. "-Ağalığın şanındanmış" böyle şeyler yorulanlar oturur, sağdıç ortaya başkalarını sürükler çıkmayanlara sitem eder, güya gönülsüz çıkanlar ortadada şöyle bir dolanırlar duvara el sürterler ne oynayacaklarsa çalgıcılardan ister değiştirirler oynarlar değiştirirler oynarlar bir o oyun oynarken ellerini birbirinin etrafında çevirir.. İzzetin Halil "-başdan başla bakalım ağa" der, Alibey “arap oyunu” oynuyorsa, ill!a bir acayiplik eder, olmadık işler çevirir oyunculardan bıkan çalgıcılar, müsaade ister tez elden ince sazla türkülere geçer “şu garip halimden bilen işveli nazlım• göynüm hep seni arıyor neredesin sen datlı dilli, güler yüzlüm ey ceylan gözlüm göynüm hep seni arıyor neredesin sen sinamda ğizli yaramı, kimse bilmiyor hiş bir tabib bu yaraya melhem olmuyor boynu bükük bir garibim, yüzüm gülmüyor göynüm hep seni arıyor neredesin sen” sonra tez elden başka türkülere geçerler oyunlara fırsat vermezler “sehar vakti çaldım yarin kapısın• baktım yarin kapıları sürmeli hoş bulmadım otağının yapısın çıka geldi bir gözleri sürmeli aslanım eller eller, kokuyor güller güller ne bilsin eller eller, perişan hallarim” ve kendi başlarına devam ederler “-yarim senden ayrılalı• hayli zaman oldu gel gel bak gözümden akan yaşlar ağu-revan oldu gel gel” arada bir de “soluklanalım ağalar” diye oyunlara, türkülere ara verilir çaylar içildikten sonra, tekrar türkülere geçilir "-yağmır yağar şipir-şipir buz gibi• eriyorun günden-güne duz gibi gocan ilen geçincemen yoğise boşanda gel gabulümsün gız gibi beyler gız gibi, çadır gurdum gurbet elin düzüne havas oldum bir zalımın kızına düş peşime gız halime gaçalım yedi sene az görünür gözüme beyler gözüme söğüdün dalına gonan guş mudur selemin gelmiyor ollar gış mıdır benim bağrım yandı yandı eridi senin bağrın demir midir, daş mıdır gelin daş mıdır" zengin düğünlerinde tam çalgı çalınırdı çifte çalgı çaldırdı Sarı Mamıdın Ali Köke, Tokmacık, Çaltı, Akdışar, Hüyüklü, Kumdanlı, Köylerden kasabalardan ileri gelenler ve daha çok uzaklardan memurlar, amirler, içkili, tabancalı misafirler düğünü şenlendirdi “orta yer gırla ğetdi ” çocuklar boş kovan kapıştı böylesi kapışlar çok anlamlıydı Aşşa Melleli Oli Mamıdın Ellez ince çalgıcı bir başka yerde kadınları ağırlardı “iğde dali eğmeli dibinde eğlenmeli güzellikde fayda yok kazanıp evlenmeli” bir başka tarafta başka bir çalgıcı takımı -uzun hava- ağıt ve çöğür sazı “gapıya bağladım kınalı goçu harmanlar galdırdım gız senin uçu goynumda sakladım verdiğin saçı sensiz lokmaları yeyemez oldum” her içkili evde, her toplanılan yerde rakı şişesi ikramı ceplerde saz ekibi ve eğlence DİPNOT huy-haa : serçeleri kovalama sesi yunurmak: yoğurmak (hamur için) dernek günü: Pazar (hafta başından önceki gün pazar derneği) ve Perşembe (Cuma derneği) günleri pürçek: püskül, dalcık, süs için kullanılabilecek güzel filiz veya tiyekli dal poçu: ince-seyrek eşarp zarf atmak: niyetin, bir sırrın öğrenilmesine yönelik kasten söylenen sözler Göynücek: Celeptaş, Eyüpler, Yukarı Tıtar köyleri arasında iken, 1940’larda terkedilmiş köy, Göynücekliler bu gün Afyon/ Sultandağı’nda ikamet etmektedirler • Neşet Ertaş Tam çalgı: zilli davul, trampet ve klarnet kepez: duvak, gelinbaşı, hotoz sini: büyük tepsi atbaşı: başa baş, eşit, aynı hizada, yan yana çömütmek: çömelerek belli bir noktayı uzun zaman gözlemek çelen: çalı pardı, çalı duvarla çevriklenen yer, dinelmek: dikilmek, ayakta durmak Arap Oyunu; adamlarca çömelip, zıplayarak ilerlenen, bu arada ritme uyarak bir sağa bir sola ellerin uzatıldığı, şapkaların ters giyilerek oynanan bir oyun bisküi hanımbudu: iki bisküi arasında lokum /kösme köy göçtü oyunu: uzunca bir ipin(urgan)ucuna sıkılaştırarak sertleştirilmiş ve ağırlaştırılmış, topaç edilmiş bez ya da çul, oyunu idare eden(ebe) tarafından sallanıp, sallanıp, baş üstünde dolandırılarak oyundakilere vurularak(yanlandırılarak) kalak olanın sırtına yada ayaklarına vurulur ki ayakta kalmak mümkün değildir.beklenmedik zamanda eşlerin değiştirilmesi ya da eşe karşı durumun yan-yana, arka-arkaya, ön-öne yada arka-öne olması veya eş değiştirilmesi istenir ki olmadık kargaşa ile ortadakiler epey bir haşlanır şekilde oynanan köy meydanı oyunu Teke zortlaması: bir zeybek çeşidi olup, oynaşan tekelerin iki ayakları üzerine kalkarak toslaşmalarını simgelediğinden bu isim verilmiş olmalı dümbelek: darbuka • Neşat Ertaş • Neşat Ertaş • Erzincan (Yauz Top) • Afyon (Halil Bişi) geçinceme : aşk, sevi, sevgi, gönül, içinin alması ollar : yollar değil, oralar, o(r)alar eğlenceden kırılmış geçmişler |
Kalemin susmasın
_____________________Saygılar selamlar