sesindeki buğunun ülkesiyim benbir gece dudağının kıvrımında ki ses tonuna dokundum. kızılcık şerbeti içtim göz çukurlarında. ve nasırlı avuçlarından sokak çocuklarına su verdim. ve bir balıkçı teknesiyle teninde maviliklere yol aldım. ve bir iskemle kurdum, sessiz sedasız yalnızlığımda. sokaklar ıssız ve gittikçe karanlık oluyordu. karanlık sokaklarda yalnızlığımı astım. iskemlenin üstünde sonsuzluğu asmış gibi, oysa kendimi asmaya yeminliydim. kendimi asmaya cesaretsiz bir korkak, bir o kadarda ölmeye meyilli, kutsal bir aşk tarnıçasıydım. sesindeki buğunun ülkesiyim ben. sesinden tanıdığım sonsuzluksun sen, nerede anımsadım ki seni, nerede kaybettim, hangi sokağın çıkmazında aradım seni, hangi bitimsizliğin aydınlatamadığı karanlıktın, ay ışığının gölgesine yaslanmış bir buğday, ve terkedilişlerin kenarına yaslanan bir papatya gibi, uslanmaz, haylaz bir çocuğun düşlerinde gördüm seni. sesindeki buğunun ülkesiyim ben. acıya alıştırılmış bir kere sol yanım. bir papatya kokusu sarmış dört bir yanımı, üstelik aylardan sensizlik, üşümek benim diğer adım. hayaline sarılınca üşümesi geçen bir kelebeğin, ve sesinde bıkkın bir bıçak kesiği, ve unutulmuş bir sızı, ve henüz yeni emeklemeye başlamış bir gül kokusu gibi, kaç çocuk sevincim oldun. göğsünde dolunayı unutmuş bir gökyüzü gibi, yanmış tarlalara gül ektim. talihsiz bir diken kanaması geceme düştü, ve hiç yüreğimi öldüremedi. kaç şiir sustu ertesinde senin, kaç şiir kanadı beyaz kağıtlara, kaç şiir kendini bir ağacın dallarına astı, ve düş gördüğüm bir geceydim. kelebekleri düşündüm. tırtılken kozasında, son bir nefes almak, ve bir ömrü bir güne sığdırmak gibi, seni ömrüme sığdırdım. boynundan başlayıp nefes almaya, avuç içlerinde nefes vermeye kadar, sesindeki buğunun ülkesiyim ben. saat sana gelmenin ilk saniyeleri. ibrahim dalkılıç 11/11/2015 00:05 izmir |