SONBAHARA DAİR
Kocaman yorgun köpekler geçiyordu.
Sonbahar eşiği kapı önlerinden Yılgın Biraz dargın Etinde kemiğe Kemiğinde ete düş gibiydi O dışlanmaya alışık bedenler Vaz geçmelilerdi belki de Anlayamadıkları yıllardan Belki getirdikleri Belki de götürdüklerinden Henüz gün merhaba dememiş kendine Oysa İnsanlar geçiyordu Sokakların aşina Bir o kadar eskitilmiş Sabah önü geçmişlerinden Kimdi onlar Kimindi tükettikleri vakitler Ömür sarraflarının derdi neydi bunca acıyı devşiren Sahipsizdi sonbahar Sabahını eyliyordu Tam yüreğinden vuran o manikdepresif izler Şarkıları kim nasıl yazar sanıyordun Ve koca bir sonbahardı Ekseni yörüngesinden besleyen Soğutup evreni derin düşüncelerinden Basitliğinde Dünya’yı döndüren Yapraklar Kara sarı yüzleri Solgundu güçsüz elleri Onların derdi ne dal ne bahçe Kederliydi yürekleri Bir bahar bir yazdan ibaret Ah şu kısacık Ah ömür dediğin Sığdıramadıkları kızıl tenli o nazlı güneşin hasretinde Kavrulurken Savrulmaktı belki de biricik dertleri Aşık acıyı hep sevdi Hepte sevecekti El ne bilir ki Düşman o rüzgarın hırçın kollarında Çürüyordu hayal Ayrışıyordu gözleri mai gökten Ah ne kader Bu nasıl dolu dizgin Bu nasıl sarı bir keder Her şeye sebep Herkesi başlatıp bitiren Bir tek aşktı aslında Anlaşılmazlığın deli anlamına Yaşamak dedirten Saadet Yıldırım |