Cebindeki kuş öldüUzun sakallı adam Sen ne zaman geçsen bu pencerenin altından Maria’nın taşaklı radyosu çalar Bu sessiz sahilde senin ayak izlerin Sonsuz coşkunun boğazı gibi Köpükle gelen dalgaların frekansında Kederli şarkılar ve meydan okuyuşları Çünkü çok koruk bozuldu kayalıklarda Çıplak ayaklı kontesler geldiğinde Eriyik bir şamdan gölgesinde Çok çürük şira kokusu yayıldı yüzüme doğru Işık eridi uzun örgülü dalgalarda Ve bir çiy yaprağının alnında mutluluk ağır yük Dünya yüzüne bırakılacak bir şey yok Çokça leviathan’lar Monarkların yağmaladığı ruhlar Nefretten başka Uzanacağımız bir güneş gölgesi bile yok. .. Ve Maria’nın taşaklı radyosu titrek bir iğne cızırtısında Rüzgârın önünde duran korsan bıyıklı adama bağırır Kopuşu zordur denizlerin değil mi? Bir köpük duyumsar Savaşa koşanların babil bahçelerinde nasıl uyuduğunu Fransız devrim şarkılarında görür Yakılan meşaleli yollar Köleler ve çığlıklar Sövgü yağdıran yurttaşlar gibi Atlayıp duvarlardan Mezarların taş tavanlarına Yalnız çanlar ve Yalnız bahçelerin bağırdığını Bir de köpekbalığı duyumsar Göğün göğsünden kaç kez yıldırım çarptığında Bin üveyik ağacının On kez kolları kırılır Her zehirli yılan öpüşlerinde Ay intihar eder Ve Mayakovski’nin elleri bariton uluması Çiçero’nun gözleri gemi güvertesinde yağmur dilenir Bütün ülkeyi kuşatır ateşin ağzı Kalkan toprağın karşısında Onuru kuşatılmış mavi göl, ah mavi göl Çatlayan bir taşın gözyaşına verir kendini Yalvarılara biat eden ayçiçek tarlalarına Dilsiz taş heykellere bakar Ve akıtır kendini Santiago’ya doğru … Ah Maria’nın taşaklı radyosu çalıyor dramatik Sanki ben yokmuşum gibi Sanki Yannis Ritsos var Lord Byron Ve Kavafis’in Beyrut meyhaneleri Ve lanis’in mezarı var. |
Uzanacağımız bir güneş gölgesi bile yok."
Keşke mutluluk tek ağır yükümüz olsaydı. Beklediğimiz tek şey gibi, ama gölgesi bile yok.
Kutlarım canım.