Evi yakEdip’in kurbağaları vardı değil mi? Bağırarak yalnızlaşan Yeşil kurbağalar Bir gece vaktinde ırmağın suyunu çekip Ciğerlerini şişirerek yol aldılar Bir kasabadan geçip ruhlarını verdiler Belli etmediler hiçliğe gidişlerini Kavgayı gözetliyorum Sinip bir perdenin arkasındaki püsküle Şehir meydanlarına giren yeşil süvarileri gözetliyorum Tanrım o neydi öyle vurgulu bağırtılar Meşin ayakkabılarını vuruyorlardı Tao kaldırımına doğru Evlerden Arabalardan Kanepe kenarlarından fırladık Yalnızlığı anlamak için çoğaltanı isteyen ismi bağırdık onlarla Yakup Yakup Yakup … Ah bu sazlıkların bej renkli kedileri Siyah halkalı kuyruklarıyla Caz Blues eşliğinde Bataklığın suyunu arıyorlardı Bense bir ırmağı gösteriyordum onlara, göç etmiş Her gece Sürgüleri Aldanışlarıyla İçindeki aşkı büyütüyordu Aşk ise öldürüyordu kendini Yanmış ağaçlar içinde Salkım bir sürgünlük Ve sakinlik eğreti duruyordu göğsümde Kuzeyin en köşesinde Makul bir yıldız altında Gidip geliyordu boynu kuğulu kadın Kusursuz yalnızlıkla sararmış örtülere bakıyordu Kapıya bakıyordu Kurabiyeleri küf tuttu Evi yak, evi yak- e vi y a k Duvarda küçük bir resim asılı ayakkabıları yeşil. ... Kimi korkular vardır Yüksek binalar Kıvrılarak giden tren sesleri Uçmaya hazır su kuşları gibiyim Ah tanrım ne kadar uzağım, ne kadar uzaktı göğe yükselen duman Hiçliğe bulanmış gibi Uyuyoruz bir şiirin son satırlarında Duvar dipleri yalnız, duvarlarda gölgeli okşayış Bütün kediler koşuyor Bej renkli kediler de koşuyor Yürüyorlar duvarların üstüne doğru Yürüyor boynu kuğulu kadın Yakup Yakup Yakup |