toprağın merhametine ceviz saklayan sincaplar gibi
keşke biraz sen saklasaydım
kalbimin zulasına

ya sevmelere doysaydım
yada içmeseydim bedevinin kırbasındaki suyu içtiği gibi kana kana

sana susuzluğumu kör çeşmelere astım şimdi
and olsun
bir yudum su değmedi yüzüme

yokluğunda kurumuş ırmak yataklarına kurudumda
dönüp bakmadım ne yağmura, ne nehirlere
zemzem bildim sevdanı
yürüdüm çöllere

hedefine tutsak mermi gibi hep sana yol aldım

sen paslı kılıçları bileylerken yüreğimde
ben çifte su verdim yüreğimin çeliğine
ateş ustalarına kafa tutup, ateşlere yürüdüm
yürüdüm cehennemin en dibine

gün oldu odun taşıdım kendi ateşime
ateşlerde yandım
nasıl yandıysa Lut kavmi, Sadomda Gamoroda öyle yandım

kem göze ve kötü söze karşı kuşandım pusatımı
kötülüğün feriştahına posta koydum
yırttım ipek kaftanını şehzadenin
fermanım yedi kıtada, cümle denizde okundu
bozdum façasını bu şerefsiz alemin

Hayberde, Hz Ali
surlarda, Ulubatlı Hasan
Çanakkalede, Seyit Onbaşı oldum
savaştım
senin için savaştım
bizim için savaştım

bir gün bile sorgulamadım sevdamı
en kötü kabusları bile hayra yordum
sen her gittiğinde, çığlığımı sakladım kaburgalarımda
bir taş gibi sustum
açtığın bütün yaraları sarıp, kan revan yollara düştüm

sevgilim
ölümle sına, sensizlikle sınama beni
gölgeni, ömrüme katık ederim
dönüp bakmam kuş sütü sofralara
boynumun borcu derim
gönlümün harcı derim
adını hamaylı gibi asarım boynuma.