Berlin duvarı yıkıldı biz geldiğimizdeSeninle biz hangi duvara vursak kendimizi çürüdü gönül bendimizdeki üç renklerimiz sen/le biz ne acı sürgün bir hayatı paylaşmışız gençliğimizin taze baharlarlarını kıblesiz bu kül rengi sürgün kentlere hibe etmişiz sürgünlüğümüzden kalan gruh tepemizde dolaşırken sisler ülkesinde göğün mavisini yutan o gri bulutlar/mıydı hangi duvara vursak bilmem/ki kendimizi hasret ve özlem gurbetle üçlü arkadaş yakar içimizi gurbetlik , hangi duvara vursak bilmem/ki kendimizi berlin duvarı yıkıldı biz geldiğimizde ülkemizde ise aydınlar ve yazarlar yakıldı bir otelde hani gurbete yeni geldiğimizde kaldığımız o evde haberlerde siyah dumanları gördük kimliksizliğimizden öksüzlüğümüzden hep sustuk sükuta bohçaladık kendimizi bir sürgünlük/ki peyder pey düşmüştü istemesekte o an payımıza Nazımlar Ahmedler hep sürgünlerin yerine hüzünlü şiirler yazmıştı ne vakit tütün sarsam o ince yapraklara düşlerimin en hüzünlü yerinden pervasızca bir tutam beyaz kâr kelebek gibi düşer ince parmaklarımın arasına doğup büyüdüğüm o yerlerden soğuk iklimi acımasızdı Allah’ım ; unutulmuş öksüzler /miydik biz heybemize sürgünlük hasret bize hep özlem düştü insanları neden kadersizdir hepsi gurbete vurmuş kendini yüksek çatılar kışın uzun uzun buz sarkaçları doğurur faytoncu komşumuzun soğuktan titreşen atları gelir hatırıma ne güzel kokusu vardı o komşumuzun atlarının çocuktum sevmiştim yazın terli at kokusunu kışın camdan bakardım üşüyen o atlara zoraki görürdüm camları bile esir alırdı kâr ince ince nakışlardı buzdan bu şehir kışın herkesi esir alırdı . şiir yazayım diyorum kâr yağıyor gurbet düşüyor kalemime buz tutuyor kalemimle satırlarımın girizgâhı hüzün düşüyor üşüyor ,yüreğim hüzünlere pare/lendim yine ömür gurbetin yatağında ayaklarında prangalı tahayyül edip geçmişime dalınca ,yadsınamaz bir ayaz düşüyor dallarıma kıvrıldım yine yapayalnız yapraklarıma gözlerime kuşlar kaçtı ıslandı kirpiklerim yine hayat meşakkatle çileleri üzünçleri ,sırtımdaki heybemde giriftar eyledi sundu yudum yudum gri bulutlar sürekli yağmur dilencisi şu sokak müzisyenleri olmazsa hayat hiç çekilmez bu sokaklarda ruhsuzlara bir nebzede olsa ruh katıyor yine kemanın kılıfı yerde içinde bozuk eurolar ve yanık ,yanık klarnet çalan kara romen adamlar gibiyim solgun bu coğrafyada ben güneşin dilencisiyim.. nur*can |
bir tutam beyaz kâr kelebek gibi
düşer ince parmaklarımın arasına
doğup büyüdüğüm o yerlerden
soğuk iklimi acımasızdı
Allah’ım ;
unutulmuş öksüzler /miydik biz............................//
Karlı dağları,iklimi soğuk olan memleketimin bir köşesinden başlayıp,çilesi gurbet ellerde de tükenmeyen, bir umut uğruna,daha ferah,daha mutlu yarınlar uğruna çekilen çilelerle dolu bir göçün hikayesi...Yaşanmış bir hayattan alınan son derece duygulu,canlı,beni derinden etkileyen hüzün dolu bir yaşamın şiiri..Hayli emek verilmiş,övgüye layık bu güzel şiiri ve değerli şaire Nurcihan Hanımı gönülden kutluyor,selam ve saygılarımı iletiyorum..
O resim beni alıp yıllar öncesine 1989 yılına götürdü,esaretten kurtulan o insanlara,banka kuyruklarında beklerlerken, bizler (türkler) tarafından sunulan yiyecekler,içecekler,güler yüzlerle karşılayıp "Hoşgeldiniz" deyişlerimiz...sonrasında öldürülen,dükkanlarında evlerinde yakılan onlarca insanımız...Ne yazıkki o günleri acısıyla,tatlısıyla bende yaşadım...bende ordaydım..!
Mahmut Mücahit Özdemir tarafından 5/27/2015 7:06:52 PM zamanında düzenlenmiştir.