Ölümden Önce Gel Pera
Şuan sensiz geçen birgünün testisini;
Can çekişen bir çileyle doldurduğumu anladım Yumruklarımı heba ettiğim duvarlar, Hâki renginden pay alıyorken; Çok defa güneşle vedalaştı pencerem. Selasında kaybolmuş ölü çiçekler de birikti bak. Bir kanadı mavi, Diğer kanadı yağmur güvercinin Gözlerinde saklıydı akşam. Ve sen; Ketum bir uykuda örselerken zamanı, Hasretinle süslenmiş bıçağın ruhuma batıyordu; Bilmiyordun. Yüreğimdeki gâib sûretinde, Acımı süzen bakışlarını izliyordum. Bilmiyordun. Arş’a muktedir meleklerin cemalinde yıldızlaşıyordu güzelliğin. Ve beyhude bir kalabalık izbe yalnızlığıma kastederken Ben seni en çok akşamında bekliyordum gözyaşımın. Amelim salih gözlerinden ziyandı, Ellerim ellerinden. Çokça vakit uzaklardasın Pera; Gelmedin hiç, Çok değiştim. Saten bir cenaze sessizğinde; Bağrımda taşıdığım bütün radikal ağlayışlarımı gömdüm. Dört bir yanı mavileşmiş tüm yağmurları, Sana benzetiyorum artık. Ne zamandır yanaklarına kuşlar yolluyorum, Gönlüme münhâsır resminin. Bunu yaparken hiç utanmıyorum. Artık koparmıyorum "sen" hatırası beyaz saçlarımı Gözlüğü takmadan gösterişe çıkmaz oldu dünya. Kirpiklerimin sen çıkmazında kısıldıkça gözlerim, Haddinden fazla karanlıklaştı yalnızlığım. Neyse boşver değişmişliğimi. Gelmeyişin yıllandıkça güzelleşiyor zaten; Bana seni anlat. Mahzuru yoksa bunu söylemem de, Yüreğimin zikrine ne zaman adının kokusu çarpsa, Levf’i mahfuz’da kalan tüm yarınlarımın, Seni özlediğini hissediyorum. Buralar çok soğuk; Biraz yağmur Biraz kar Biraz sensiz. Uyusam iyi olucak. Son kağıdın çizgilerinde yazgılaşan kalem kadar; Liyakat görülmeyen yaralarımın, Ağrıdığını hissediyorum. Hoşçakal Pera. Dudak dudağa titremediğimiz zamanlarda; Kazandığımız tüm sevapları bir kenara bırakıp; Hasretinde günahlar biriken bir öpüş emanet ediyorum. Ölümden önce gel. |